Peygamberimiz (s.a.v.), soyları ve kendileri hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Yüce Allâh, İbrâhîm oğullarından, İsmâîl’i seçti. İsmâîl oğullarından Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyş’i seçti. Kureyş’ten, Hâşimoğullarını seçti. Hâşimoğullarından da beni seçti.” “Ben Muhammed bin Abdullâh bin Abdulmuttalibim! Yüce Allâh, mahlûkâtı yarattı ve beni, onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Sonra, onları, iki fırkaya ayırdı ve beni, onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Sonra, onları, kabîlelere ayırdı ve beni, en hayırlı olan kabîlenin içinde bulundurdu. Sonra, onları âilelere ayırdı ve beni, onların en hayırlısı içinde bulundurdu. Ben, sizin âile yönünden de en hayırlınızım, nefs yönünden de, en hayırlınızım!” “Ben Âdemoğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devire, âileye geçe geçe, nihâyet şu içinde bulunduğum âileden vücûda getirildim” “Halk ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, Allâh (c.c.) beni, onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben câhiliye devrinin kötülüklerinden hiç bir şeye bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim!” “Ben tâ Âdem’den, babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsûlü olarak meydâna geldim, aslâ zinâdan meydana gelmedim!” İbn Sa’d (r.a.); Ensâr bilginlerinden Muhammed b. Sâib (r.a.)’e dayanarak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin: “Peygamber (s.a.v.)’in beş yüz annesini tesbît ve kaydetmeye muvaffâk oldum. Hiçbirinde, ne zinaya, ne de câhiliye çağında işlene gelen kötü işlerden bir şeye rastlamadım!” dediğini de nakleder. Bunun içindir ki büyük bilgin İbn Haldun (r.h.), “Peygamber (s.a.v.)’den başka, hiçbir kulun, ilâhî ikram olarak ne soyunun bu derece kaydedildiğinin, ne de Âdem (a.s.)’dan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediğini bildirir. (M. Asım Köksâl, İslâm Tarihi, c.1, s.24-25)