Nebi Efendimiz’in Allah Nezdindeki Değeri
Nebi Efendimiz’in Allah Nezdindeki Değeri başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
İyi bilinmelidir ki: Allâh (c.c.)’un kitabında, Peygamber (s.a.v.)’in şanını yücelten, mehasin (güzelliklerini) ve iyi ahlâkını açık açık beyân eden, şeref, kadr ve kıymetini dile getiren birçok âyetler vardır. Nitekim Cenâb-ı Hâkk: “And olsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. O, bütün mü’minleri cidden esirgeyicidir, onları bağışlayıcıdır.” (Tevbe s. 128) buyurmuştur.
Fakîh ve Kadı olan Ebu’l-Fadl der ki: “Allâh (c.c.), Mü’minlere, Mekkelilere ve bütün insanlığa bu âyetteki muhatabın kim olduğunu açık olarak bildirmiştir. Evet, O peygamberini kendilerinden; tanıdıkları, yerini, yurdunu bildikleri, sıdkına emanetine kail oldukları, yalanla asla suçlayamadıkları bir kimse olarak göndermiştir.” Bu konuya ışık tutacak diğer bir âyet: “And olsun ki Allâh, Mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü içlerinden ve kendilerinden bir Peygamber göndermiştir.” (Ali İmrân s.164)
Ca’fer es-Sâdık der ki: “Allâh (c.c.) kullarının kendisine hakkıyla itaat edemeyeceklerini bildi. Onlara da kendisine hakkıyla ibâdet etmekten âciz olduklarını bildirdi. Bu suretle aralarında kendi şefkat ve merhamet vasfını giydirdiği bir mahlûk ikame etti. Onu mahlûkata bir elçi olarak gönderdi. O (s.a.v.)’e itaati kendine itaat, O (s.a.v.)’e muvafakati, kendine muvafakat (yani buyruklarına evet demek) olarak kıldı.
Nitekim: “Kim O Peygambere itaat ederse, muhakkak Allâh’a itaat etmiştir.” (Nisâ s.60) “Biz Seni (Habibim) âlemlere başka bir şey için değil ancak rahmet için gönderdik.” (Enbiyâ s.107) buyurmuştur.
Semerkandî, âyetteki: “Alemlere rahmet” ifadesini, şpeygöyle yorumlamıştır: “Yani O (s.a.v.), hem insanlara, hem de cinlere rahmet olarak gönderilmiştir. Bazılarına göre; O (s.a.v.), bütün varlıklara rahmettir. Müminlere rahmettir; çünkü onlara doğru yolu göstermiştir. Münafıklara rahmettir; onları öldürülmekten kurtarmıştır.”
(Kâdı ‘İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.21-24)