Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Özürsüz olarak iki namazı birleştiren (bir namazı vaktinde kılmayıp sonraki vaktin namazıyla kılan bir kimse) büyük günâh kapılarından birine gitmiştir.” diye buyurmuş­lardır. (Tirmizî)
Ebû Nuaym (r.h.)’in rivâyetinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Kim, namazı kasden terk ederse, Allâh onun ismini ateşe girecekler arasında cehennemin kapısına yazar.” diye buyurmuşlardır.
Yolcu olunsun, olunmasın; bir vakitte iki vaktin nama­zını bir arada kılmak caiz değildir. Çünkü Allâhü Te‘âlâ: “Şübhesiz ki namaz, Müslümânlar üzerine belli va­kitlerle farz olmuştur.” (Nisâ s.103) diye buyurmuştur.
Bir vakitte iki namazı birleştirmek ise, vakti bozmak­tır. Kazâya kalmış namazlar bir vakitte kılınabilir; fakat vakit gelmeden, bir sonraki vaktin namazı, bir önceki vakitte kılınamaz.
Ya’ni bir kimse, öğle namazını, vaktin sonuna kadar te’hîr ederek kılar. Biraz sona ikindi namazı vakti girer, ikindi namazını da, ilk ve âhir vakitlerden birinde kılar. Fakat ikindi vakti girmeden ikindi namazını kılmak caiz değildir!.
Biz Hanefîlere göre de, ancak Arafat’ta, öğle ile ikin­diyi öğle vaktinde; Müzdelife’de, akşam ile yatsıyı yatsı vaktinde bir arada kılmak caizdir.
İmâm Ahmed ve Taberânî şu hadîs-i şerîfi rivâyet ederler: Resûlullâh (s.a.v.):
– Rabbiniz Azze ve Celle şöyle buyurur: “Namazı­nı vaktinde kılan, namazlarına devam eden, namazın önemini hafife alıp zayi’ etmeyen kişiyi cennete so­kacağıma söz veriyorum.” buyurmuşlardır.
(Mevkûfâti, Mültekâ Şerhi, c.1 s.111-122)