Yüce Allâh, gece ibâdet edenleri Resûlü (s.a.v.) ile birlikte zikretmiştir. […]
Kendini tanımak, bilmek istersen, iki şeyden yaratılmış olduğunu bilmelisin.
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biri, kış ve yaz günleri şer’i mazeretlerimiz olmadan Cuma guslünü terk etmememiz hakkındadır. İmâm Şâfii (r.âleyh) Hazretleri, “Yolculukta olsun, hazarda olsun, kış ve yaz mevsimlerinde olsun, Cuma gününün guslünü bir kere dahi bırakmış değilim” buyurmuşlardır.
Ebû Hüreyre’den yaptığı diğer bir rivâyetinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.): *“Andolsun, gönlümden öyle geçiyor ki, kendi adamlarıma emredeyim, bana pek çok odun toplasınlar, sonra, hiçbir mazeretleri olmadıkları halde evlerinde namaz kılan kimselere gideyim, hanelerini başlarına yakıvereyim.” (Müslim)* Bu sahih hadiste mazeretsiz cemaati terkedenler için pek ağır vaîdler vardır.
1. Tertibe riâyet etmek. Yani yıkanacak organları sırası ile yıkamak. Bu sıra abdest hakkında nâzil olan şu Âyet-i Kerime’deki sıradır:
Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim, iki namazı özürsüz olarak cem ederse (aynı vakitte kılarsa), şüphesiz büyük günâh kapılarından bir kapıya gelmiş olur.”
Namaz gibi önemli bir ibâdeti müslüman olanın yerine getirmemesi düşünülemez. Hatta o kadar ki sadece baş işareti (imâ) yapabilecek olan bir hastanın dahi namazı terk etmesine ruhsat verilmemiştir.
Batılı seyyahların yazdıkları eserler, “Müslümanlar temiz olur!” sözünün en güzel ispatlarından biridir. “Osmanlılar, yıkanıp temizlenmeyi hiçbir zaman ihmâl etmez! Takâtten düşse bile çocukları, uşakları veya hanımı vasıtasıyla yıkanıp temizlenir.
İslâm dini temizlik dinidir ki Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in “Temizlik imandandır” hadisi şerifi ile buna vurgu yapmaktadır.
Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi, gece yarısından sonra yeryüzüne inecek belâlardan Allâh (c.c.)’un izniyle korunmak için imsâkten önce dört rek‘at nâfile namâzı kılıp Fâtiha’dan sonra zamm-ı sûre olarak, birinci rek‘atte 17 “Kevser”; ikinci rek‘atte 5 “İhlâs”; üçüncü rek‘atte 1 “Felâk”; dördüncü rek‘atte 1 “Nâs” sûrelerini okuyup selâmdan sonra duâ edilecektir.
Tırnaklar üzerine yapılan boyalar, ince veya kalın mutlaka bir tabaka oluşturmaktadır ve bu boya kolaylıkla temizlenmemektedir. Ya kesici bir aletle kazınmakta ya da bazı asit içeren sıvılarla eritilerek çıkartılmaktadır.
Ebû Ümâme (r.a.) şöyle dedi: “Farz ve nâfile namazlardan sonra Resûlullâh (s.a.v.)’e her yaklaştığımda onun şöyle duâ ettiğini işitirdim: “Allâhümmağfir lî zünûbî ve hatâyâye küllehâ, Allâhümme en‘ışnî vecburnî vehdinî lisâlihil a‘mâli velahlâkı, innehû lâ yehdî lisâlihihâ, velâ yasrifü seyyiehâ illâ ente (Allâhım! Bütün günâhlarımı ve hatâlarımı affeyle. Allâhım! Dünya ve âhirette derecemi yükselt.
Muâz ibni Cebel (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, bir gün Resûlullâh (s.a.v.) onun elini tuttu ve: “Ey Muâz! Vallâhi seni gerçekten seviyorum” buyurdu, sonra da ona şunu söyledi: “Ey Muâz! Sana her namazdan sonra şöyle duâ etmeyi ihmâl etmemeni tavsiye ediyorum: “Allàhümme eınnî alâ zikrike ve şükrike ve husni ibâdetik (Allâhım! Seni zikretmeme, sana şükretmeme ve sana güzelce ibâdet etmeme yardım eyle.)”
İmâm namaz kıldırırken şu 7 hususa dikkat etmelidir: 1. İmâm namazı hafif tutmalıdır. Enes b. Mâlik (r.a.) buyuruyor ki, “Hiçbir kimsenin ardında, Resûlullâh (s.a.v.)’in kıldırdığı namazdan daha hafif ve daha mükemmel bir namaz kılmadım.” 2. İmâm, müezzin henüz ikâmeti bitirmeden ve cemaat saf olmadan tekbir alıp namaza başlamamalıdır. Namaza başlamadan önce sağına soluna bakar. Saflarda boşluk ve düzensizlik görürse safların düzgün olması için cemaati uyarır.
Câbir İbn-i Abdullâh (r.a.)’den rivâyetle Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Kişi ile şirk ve küfrün arasında yalnız) namazı terk etmek vardır.” diye buyurmuşlardır. Namazı inkâr eden kafir olur. Bu, kesin delil ile sabittir.
Ezân okuyanı ve kâmet getireni duyan kimse onun söylediklerini aynen tekrarlar, ancak “hayye ales salâh ve hayye alel felâh. (Haydin namaza, haydin felâha)” sözlerini duyunca, herbirinden sonra: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. (Günâhtan kaçacak güç, ibâdet edecek kuvvet ancak Allâh’ın yardımıyla kazanılabilir)” der. “Es-salâtü hayrun minen nevm. (Namaz uykudan hayırlıdır)” sözünü duyunca şöyle der: “Sadakte ve berirte.
Mevlânâ (k.s.) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Yüzü yıkanmayan, yani, abdest alıp namaz kılmayan kimse; cennete girip de huri yüzü görmez. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Abdestsiz namaz olmaz” (İbn Mâce) buyurmuştur.
Rivayet olunur ki, ilk yılda namaz vakitleri olunca Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.) kendiliklerinden gelip toplanırlardı. Namaz için davet yoktu. Sonradan Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, ulu sahabelerle meşveret edip: “Halkı namaza ne şekilde dâvet edelim?” dediler. Bazıları, “Biz de Hıristıyanlar gibi çan kullanalım. Namaz vakitlerinde çanlar çalınsın” dediler. Bazıları, “Yahudilerin adeti üzere boru çalınsın” dediler. Kimisi de “Namaz vaktinde ateş yakıp yukarı kaldıralım. Halk görüp mescide gelsinler” dediler. Ondan sonra Abdullah bin Zeyd bin Sa’lebe (r.a.)’e, birisi rüyasında ezân ve kâmeti öğretti.
Fukahanın bir kısmına göre, seferde meşakkât olduğundan dört rek’atli farzlar iki rek’at olarak kılınır, sünnet namazlar da terkedilir. Ancak bu hususta muhtar olan kavil şudur: Yolculukta korku, endişe ve fazla sıkıntı varsa, sünnetler terkedilir; bu durumlar olmadığında kılınması evlâdır,daha iyi olur.
Fâtiha’da sanki şöyle deniliyor: “Ya Rabbî! Sadece Sana ibadet ediyoruz. Çünkü sen Allâhsın. Sadece Senden yardım taleb ediyoruz. Çünkü Sen Rabb’sın. Bizi dosdoğru yola hidayet et, çünkü Sen Rahmân’sın. Bize istikâmeti rızık olarak ver, çünkü Sen Rahimsin.
Tadil-i erkân; namazdaki herbir rüknün hakkını vermek, acele bir şekilde namaz kılmamak, namazda huşûyu yakalamak için zihni meşgul edecek şeylerden kaçınıp “namaz hırsızlığı” yapmamaktır.