Namaz İle Allah’a Yaklaşmak
Namaz İle Allah’a Yaklaşmak. Kul namâza başladığı zaman,”Allâh (c.c.)’a yaklaşmak için, namâz kılmaya niyet ettim, ediyorum” der ve böylece, Allâh (c.c.) ile kendisi arasında bir yakınlığın meydana gelmesine niyet eder.
Namâz kılan kimse, namâza başlarken bir yabancı gibidir. Bu sebeple de, Cenâb-ı Allâh kendisini, “Din gününün sahibi” (Fâtiha s. 4) ayetine kadar gâib (üçüncü şahıs) lâfızlarla övmüştür. Sonra, sanki Cenâb-ı Allâh kuluna şöyle der; “Bana hamdettin ve benim Rab, Rahmân, Rahîm ve din gününün sahibi olan bir ilâh olduğumu kabul ettin, ikrar ettin. Sen ne güzel bir kulsun! Biz aradaki perdeyi kaldırıp, uzaklığı yakınlıkla değiştirdik. O halde, muhatap sîgasıyla konuş ve “Yalnız sana ibâdet ederiz” (Fâtiha s. 5) de!”
Kul namâza başladığı zaman,”Allâh (c.c.)’a yaklaşmak için, namâz kılmaya niyet ettim, ediyorum” der ve böylece, Allâh (c.c.) ile kendisi arasında bir yakınlığın meydana gelmesine niyet eder. Bu niyetten sonra kul, Allâh (c.c.)’a çeşitli şekillerde senâda bulunur. Öyleyse, Cenâb-ı Allâh’ın keremi, O’nun bu yakınlığın elde edilmesi hususunda icabet etmesini gerektirir. Bunun üzerine Cenâb-ı Allâh kulu, “gaybet” makamından “huzur” (Allâh’ın huzurunda bulunma) makamına geçirir de, kul “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” (Fâtiha s. 5) der.
İstemenin en güzel şekli, karşılıklı konuşma yoluyla olandır. Görmüyor musun, peygamberler Rabb’lerinden bir şey istedikleri zaman, bizzat arzlarıyla isterler de, “Ey Rabbimiz, nefsimize zulmettik…”, “Ey Rabbimiz, bizi bağışla”, “Rabbim, bana hibe et, bağışla.” ve “Yâ Rabbî, bana kendini göster!” demişlerdir. Bunun sebebi şudur: Kerîm olanın kendisine hitap edilerek, doğrudan doğruya istenildiğinde, istenilen şeyi vermemesi uzak bir ihtimaldir. Aynı şekilde, ibâdet hizmettir. Hizmetin, hizmet edilenin huzurunda yapılması daha evlâdır.
(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.1, s.351)