Batı dünyasında Cazari (Gazari) olarak bilinen ElCezeri, Cizre’de 1153 yılında dünyaya geldi. Adı İsmail olup babasının adı Rezzaz’dır. Cizreli büyük mucit, bilgisayarın temelini atan âlim, fen ve teknik adamı, robotlar, saatler, su makinaları vb. makineler mucidi ve dünyanın ilk sibernetik bilginidir.
Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Göklerde ve yerde olan her şey kimindir?” diye sor. De ki: “Hepsi Allâhü Teâlâ’nındır. Allâhü Teâlâ, rahmeti kendine yazdı.” (En’am s. 12)
İslâm Hukuku, ceza hukuku adına dinin, canın, malın, neslin ve ırzın muhafazasına önem vermiş, bunlar hakkında Allâh (c.c.)’un koymuş olduğu sınırların aşılmaması istenmiş,
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “Riba (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer mecnundan başka bir halde kabirlerinden kalkmazlar. Böyle olması da onların “alım satım da ancak riba gibidir” demelerindendir. Hâlbuki Allâh alışverişi helâl, ribayı haram kılmıştır.” (Bakara s. 275)
Halîfe Hârûn Reşîd, İmâm-ı Mâlik (r.a.)’in Muvatta’ını Kâbe-i Muazzama’ya asdırıp bütün müslümanların onunla amel etmesini isteyince, İmâm-ı Mâlik (r.a.) buna razı olmayarak:
E‘ûzü bi’llâhi mine’ş- şeytâni’r- racîm. Bi-smi’llâhi’r- rahmâni’r- rahîm. Selâmün ‘aleyküm ketebe rabbüküm ‘alâ nefsihi’r-rahmeh.
İslâm’da ana-baba hakları son derece önemli bir hadisedir. Hâkk Teâlâ hazretleri Kitâb-ı Kerim’inde:
Allahü Teâlâ şöyle buyurdu: “Allâh’ı ve Resûlü’nü incitenleri Allâh, dünyada ve âhirette lânetlemiş ve onlar için alçaltıcı bir ceza hazırlamıştır.” (Ahzab s. 57)
Şeriat, sadece mükellefleri arzu ve heveslerinin esiri olmaktan kurtarmak ve sırf Allâh (c.c.)’un kulu olmalarını temin etmek için gelmiştir. Yüce Râbbimiz bu meyanda şöyle buyurmuşlardır:
İnsanlara yol gösteren kişinin; birisine, kendisini ilgilendirmeyen şeyler hakkında susmasını emretmesi halinde, eğer bizzât kendisi de lüzumsuz şeyler hakkında sükût eden biri ise, o zaman o kişiye uyulur.
Ebedî mutluluğun sırrı; bizi karanlıkları ilim ve irfanlarıyla aydınlatan ve tehlikeli dönemeçlerde bizleri işâret taşları ile uyaran mâneviyat ehline uymaktadır.
Abdulhamid Han’ın tahttan indirilmesiyle başlayan süreçte, Osmanlı Devleti içeriden ve dışarıdan büyük darbelerle yıkılmış, 24 milyon km²’den sonra, 780 bin km²’lik bir alana sıkışmış memleketimizde İslâmî müesseseler de büyük ölçüde ortadan kaldırılmış, böylece dîni hayat ve dîni tedrîsat güçlü bir tırpan yemiştir.
Mü’minler için en mühim şey Cenâb-ı Hâkk’ın rızasını kazanıp, affına […]
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri, dünyadan yüz çevirerek gece ibâdetine kalkmaya hazırlanmamız, dünya lezzet ve şehvetinden uzak kalmamız, helâl lokma ile de olsa karnımızı tıka-basa doyurmamamız hakkındadır.
İslâmın sünnet ve edeblerinden biri de, Seyyidü’l-enâm (s.a.v) Efendimiz’e çok salât-ü selâm getirmektir.
Osmanlı Devleti’ne “Gaziler Devleti” lakâbı yakışmaktadır. Zira gazâ anlayışı o zaman kuruluş aşamasında Osmanlı Devleti’ni diğer beyliklerden ayırt eden en mühim unsurdu.
Bir müslümanın Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat çizgisinden ayrılmamak için hayatı boyunca azami gayret sarfetmesi gerekir.
Tâbiîn neslinden olan Küleyb ibni Menfa’a (r.a.) şöyle dedi: “Anlattığına göre dedem bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in huzûruna çıkmış ve: “Yâ Resûlallâh! Kime iyilik edeyim?” diye sormuş, Allâh’ın Elçisi (s.a.v.) de ona şöyle cevap vermiştir:
Namazların içinde en üstün, en değerli, en fazîletli namaz, Cuma namazıdır. Haftanın günleri içinde en üstün, en değerli, en fazîletli gün Cuma günüdür.
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden her kim, benim sahih bir hadisimi yayar ve bu yaydığı hadisle bir sünnet diriltir ve bir bid’at ortadan kaldırırsa, işte o kimseye cennet vardır.” Ebû Bekir (r.a.) dedi ki: Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim, ben söylemediğim halde bana yalan söz isnat ederse veya emrettiğim bir şeyi kabul etmezse, cehennemdeki evine hazırlansın.”