“Elçilerimiz Lut’a geldikleri vakit de o, bunlar kaygıya düştü, göğsü daraldı ve “Bugün çetin bir gündür dedi.” Kavmi ona doğru koşarak geldiler. Onlar daha önce kötülükler işlemeye alışmış kimselerdi. Lut (a.s.): “Ey kavmim” dedi. “İşte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allâh (c.c.)’dan korkun. Misafirlerimin yanında beniz rezil etmeyin. İçinizde aklı başında olan bir adam da mı yok?” Dediler ki: “Andolsun, senin de bildiğin gibi bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur. Sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.” Lut: “Ah!” dedi. “Size yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kaleye sığınabilseydim!” Elçi melekler; “Ey Lut! Emin ol biz Râbbi’nin elçileriyiz. Onlar sana kat’iyyen dokunamazlar. Sen hemen gecenin bir kısmında ehlinle yürü, yola çık. İçinizden hiçbiri geri kalmasın. Yalnız karın müstesna. Çünkü kavmine çarpacak azâb ona da çarpacaktır. Onlara va’d olunan helâk zamanı sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?” dediler.” (Hud s. 76-81) Cibril (a.s.)’ın, Semud kavminin memleketini deniz seviyesin den itibaren kanadına alıp semaya yükselttiği, kanadıyla göğe kaldırılan memleket üzerindekilerden kimsenin uyanmadığı, sonra Cibril (a.s.)’ın o memleketi alt üst ettiği, yere çarptığı sırada üzerlerine taşlar yağdırıldığı rivayet olunmuştur. Âyet-i kerimede, “Azab emrimiz gelince o memleketin üstünü altına getirdik ve tepelerine pişirilmiş balçıktan istif edilmiş taşlar yağdırdık. Ki o taşlar Râbbi’nin katında hep damgalanmışlardı. Onlar zalimden uzak değildir (yani herbir taş bir zalimi bulur ve tepelerdi).” (Hud s. 82) buyurulmuştur. Lut (a.s.) kavminde olduğu gibi bir millet içinde doğruyu görmemek, hilekarlık, sahtekarlık ve kindarlık, hıyanet ve düşmanlık zuhur ederse Allâh (c.c.) onların kalblerine korku doldurur, zina artarsa ölüm çok olur, ölçü ve tartılara hile yapılırsa, Allâh (c.c.) rızık darlığı verir, hakkın gayriyle hüküm olunursa çok kan dökülür, ahde sadakât göstermemek adet halini almışsa Allâh (c.c.) onlara düşmanı musallat kılar.
(Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s), Yunus ve Hud Süreleri Tefsiri, s.153-155)