Kur’an’da Nebi Efendimiz’e Saygı – 2
Kur’an’da Nebi Efendimiz’e Saygı – 2 başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e eziyet edenlerin âkıbeti: Yüce Allâh, Resûlulah (s.a.v.)’e eziyet edenleri de uyararak onların âkıbetinin çok kötü olacağını haber vermektedir: “Allâh’a ve Resûlü’ne eziyet edenler (yok mu!) Allâh onlara hem dünyâda ve hem de âhirette la‘net etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır.” (Ahzab s. 57)
Görüldüğü gibi Yüce Allâh, Resûlullâh (s.a.v.)’e karşı yapılacak bir eziyeti çok sert ve net müeyyidelere bağlamaktadır. Böylece Peygamber (s.a.v.)’i ne kadar yücelttiğini de ortaya koymuş olmaktadır.
Bu cümleden olarak, Kur’ân’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yapılan bazı eziyetlerden de söz edilir. Bunlardan birisi, münâfıkların Hz. Peygamber (s.a.v.) için her duyduğuna inanan ma‘nâsında “kulak” demeleridir. Halbûki Hz. Peygamber (s.a.v.), onların suçlarını yüzlerine vurup dönüş yapma fırsatlarını kapatmış olmamak için söylediklerini kabûl etmiş gibi görünüyordu. Böylece zarif bir insan olarak, diğer Mü’mînlere gösterdiği inceliği onlara da göstermiş oluyordu. Âyet-i kerîmede bu husûslara işâret edilerek Hz. Peygamber (s.a.v.)’e eziyet edenleri elim bir azâbın beklemekte olduğu haber verilir ve ardından gelen âyette de Allâh’la birlikte Resûlullâh (s.a.v.)‘i de râzı etmenin şart olduğu belirtilir.
Başka bir örnek de; yahûdîlerin “râinâ” kelimesini istismâr etmeleridir. Bu kelime normalde “bizi gözet, teenni buyur, müsâade et ki iyi anlayalım” demek iken, onlar bunu İbrânice’deki bir küfür ve hakaret kelimesine benzeterek söylüyorlardı. Yüce Allâh onların bu küstah davranışlarına mahal bırakmamak için bundan böyle Mü’mînlerin Resûlullâh (s.a.v.)’e karşı “râinâ” kelimesi yerine aynı ma‘nâya gelen “unzurnâ” kelimesini kullanmalarını emretmekte ve bu emrin ciddiyetini belirtmek üzere de âyet-i kerîmeyi: “Ve kâfirler için can yakıcı bir azâb vardır” (Bakara s. 104) cümlesi ile bitirmektedir. Bu da şübhesiz Allâh (c.c)’nun Peygamber (s.a.v.)’e verdiği yüce makâmı gösteren açık bir delildir.
(Diyânet İlmî Dergi, s.475)