“Biz Peygamber göndermedikçe azap edecek değiliz.” (İsrâ s. 15) “Rabbin memleketlerin ana merkezlerine bir peygamber göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir.” (Kasas s. 59) “Eğer biz, bu (Kur’an)’dan önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak şöyle diyeceklerdi: Ya Râbbi, bize bir peygamber gönderseydin de şu aşağılığa ve rezilliğe düşmeden önce senin âyetlerine tâbi olsaydık.” (Tâhâ s. 134), meâlindeki âyetler fetret devrinde yaşayanların Allâh (c.c)’e inanmakla kurtuluşa ereceklerine delildir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in anne-babasının da fetret ehlinden olması nedeniyle bu zümreden oldukları söylenmiştir. İmâm Gazalî (k.s.), kendisine dinî davet ulaşmadan ölen kimsenin hükmen müslüman olduğu sonucuna varmıştır. el-Übbî, Suyûtî ve alimlerin büyük çoğunluğu İslâm daveti ulaşmadığı ve fetret ehlinden oldukları için Resûlullâh (s.a.v.)’in ebeveyninin mü’min olduklarını söylemişlerdir. “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyorken (şöyle diyorlardı:) Ey Râbbi-miz, bizden bunu kabûl buyur, sen elbette hakkıyla işitensin, bilensin. Ey Râbbimiz, bizi Müslümanlardan (sana itaat edenlerden) eyle, neslimizden de sana itaat eden (Müslüman) bir ümmet çıkar…Ey Râbbimiz, onlara içlerinden bir peygamber gönder ki…” (Bakara s.127-128) buyrulmuştur. Âyette “Ey Rabbimiz, bizi Müslümanlardan kıl ve Ey Rabbimiz, onların içinden kendilerine bir peygamber gönder…” şeklinde duâ edenler, Hz. İbrahim ile İsmail (a.s.e.) idi ve bu peygamberlerin duâsına icâbet olunarak gönderilen de Hz. Peygamber (s.a.v.)’den başkası değildi. Öyleyse Resûlullâh (s.a.v.)’in atalarından, sonunda kendilerinden Hz. Peygamber (s.a.v.) dünyaya gelinceye kadarkilerin hepsi de İbrahim (a.s.) dini (tevhid inancı) üzere, Allâh (c.c.)’e itaat eden kimselerdendir. Bu, Kur’ân’la sabit olmuştur. (Abdulehad Nûri, Te’dîbü’l-Mütemerrîdîn)