Kur’an okuyan kimse bir tesbih ve tekbir âyetine geldiğinde, hemen tesbih ve tekbir getirmeli. Bir duâ ve istiğfar âyetine geldiğinde dua edip istiğfarda bulunmalı. Korku ifade eden veya ümit veren havf ve recâ âyetlerine geldiğinde, azâbından Allâh (c.c)’a sığınmalıdır. Bu anlatılanlar şu âyette öz olarak ifade edilmektedir: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimselerden bazısı, onu hakkını gözeterek okurlar.” (Bakara s. 121) Bir hadisi şerifte bu mana şöyle ifade edilmektedir: “Kim Kur’an-ı Kerim’i sessiz bir şekilde okumak isterse, onu İbn Umm-i Abd’ın kıraati gibi okusun.” (İbn Mace) O nasıl okuyorsa, öylece okusun, demektir. Çünkü o, okuduğu şeylere şahid bir kalb, hazır bir kulak ve uyanık bir gözle okuyordu. Tehdit ve azap haberinin yer aldığı âyeti hüzün ile, müjde ayetlerini şevk ile, öğüt ve nasihât veren âyetleri ibret ile, uyarı âyetlerini korku ile okuyordu. Bundan dolayı buyrulmuştur ki: “Kuran-ı Kerim’i okuduğunuzda ağlayınız. Eğer ağlayamıyorsanız ağlar gibi yapınız.” (İbn Mace) Benzer bir hadis şöyledir: “Kur’an-ı Kerim, hüzün ile inmiştir. Onu okuduğunuzda hüzünlü bir hal alınız.” (İbn Mace) Kur’an’da ağlamayı ve hüznü gerektiren tehditler, azap haberleri, ibretler ve emirler yer almaktadır. Eğer gerçekten hüzünlü olamıyor ve ağlayamıyorsanız, o halde ağlar gibi, üzüntülüymüş gibi bir hal alınız. (Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l Kulûb, c.1, s.224-225)