Eyyûbîler Devletinin kurucusu. 1137’de Tikrit’te doğdu. Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayâtı, hep İslâmiyete hizmetle geçmiştir. Onun zamânında, Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fıkıh, din, şeriat ilminin üstâdı vardı. Selâhaddîn Eyyûbî, komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samîmî olarak konuşur, yumuşaklıkla muâmele ederdi. Bundan dolayı herkes, fikrini ve arzusunu çekinmeden söylerdi. Zamânında yetişen âlimlerden İmâdüddîn el-Kâtib, onun hakkında şöyle demektedir: “Sultan ile oturan bir kimse, onunla oturduğunun farkına varmaz, bir arkadaşıyla oturuyor zannederdi. Anlayışlı, dînine bağlı, temiz, hatâları affeder, kusûrları görmemezlikten gelir ve kızmazdı. Asık suratlı durmaz, dâimâ tebessüm eder vaziyette olurdu. Bir şey isteyeni, boş çevirdiği görülmezdi. Herkese çok nâzik davranır, kimseye kaba hareketlerde bulunmazdı. Söz verdiği zaman yerine getirirdi. Mısır ve Kudüs’ü fethedip, hazînelere sâhip olduğu hâlde, ömrü boyunca bir asker gibi yaşamıştır. Parayı zarûrî ihtiyaçlara ve askerî malzemelere sarf ederdi. Öldüğü zaman cebinden bir altın ile birkaç gümüş para çıktı. Baştan başa çelik zırhlarla kaplı olan Haçlıları, göğsü açık, îmânlı bir grup askeriyle perişan ederdi. Hattâ bir defâsında da; “Et iken demirle çarpışıyoruz, yüz olursak, karşımıza bin düşman çıkıyor, kaleler ateş saçıyor, denizler düşman kusuyor.” demekten kendini alamadı. Yaptığı bütün harplerde, askerlerinin sayısı, düşmandan dâimâ azdı. Haçlılar tarafından saray hâline getirilen Mescid-i Aksâ’yı yeniden câmi hâline getirdi. Mihrâbını ve birçok kısımlarını mermer ve mozaiklerle kaplattı. Selâhaddîn Eyyûbî, 1193 kışı Şubatında hastalandı. On dört gün hasta yattı. 4 Mart 1193 târihinde, Şam’da vefât etti. Kabri Şam’da Medresetü’l-Aziziye’dedir.
(Yeni Rehber Ansiklopedisi, c.17, s.297-298)