İnsanların bayrâm namâzı kılınan yere toplanmalarından ibret almalı, kabirlerinden kalkıp herbiri bir hâlde akın akın mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir. Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den Nebe’ Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfürüldüğü gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az! Büyük bir işten sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı. Sonra buyurdular ki: “Kıyâmet günü ümmetimden on sınıf, diğer Mü’mînlerden ayrı olarak haşr edileceklerdir. Birincisi, domuz şeklinde haşr edileceklerdir, Bunlar harâm yiyenlerdir. İkincisi, maymun şeklinde haşr olunacaklardır. Bunlar nemmamlardır (laf taşıyanlardır). Bir kısmı yüzüstü haşredileceklerdir. Bunlar fâiz ehlidir. Bir kısmı kör olarak dolaşırlar. Bunlar hükme aldırmayanlardır. Bâzıları delîler gibi sağır ve dilsiz haşr olunacaklardır. Bunlar amellerini beğenenlerdir. Bir bölüğü dillerini sakız gibi çiğneyeceklerdir, ağızlarından irin akacaktır. Bunlar sözleri işlerini tutmayan âlimler ve hikâyecilerdir. Bâzılarının elleri ve ayakları bağlı olacaktır. Bunlar komşularına eziyet verenlerdir. Bâzıları ateşten dallara asılı olurlar. Bunlar şehvetlerine uyup mallarından Allâhü Te’âlâ’nın hakkı olan zekâtı vermeyenlerdir. Dokuzuncu sınıf katrandan elbiseler içinde yüzeceklerdir. Bunlar kibir ve ucub edenler, böbürlenenlerdir. Onuncu sınıf leşten daha fena kokanlardır. Bunlar da zinâ yapanlardır.” (Hülâsâtü’l-hakâyık) Saf saf olup bayrâm namâzı kılarken, Allâhü Te’âlâ’nın huzûrunda, mahşer yerinde saf bağlamayı düşünüp ibret almalıdır. Bunun gibi eve dönünceye kadar, amelinin Allâhü Te’âlâ katında, kabûl edilip edilmediğini düşünmelidir. (Seyyîd Alîzâde, Şir’atü’l İslâm, s.150)