Kadere Bakış Açımız Nasıl Olmalı?

Kadere Bakış Açımız Nasıl Olmalı? Kaza ve kadere inanmak da imânın esaslarındandır. Gerçekten inanmış bir müslüman kaza ve kader konusunda da sağlam bir inanca sahip olacaktır. 
Kaza ve kader de ruh gibi ilâhi bir muammadır. Bu muammayı doyurucu bir şekilde çözmek imkansız olduğu gibi, bu konuda mücadele etmek de tehlikelidir. Müslümanın bu tehlikeli sahaya girmemesi için Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz kaza ve kader konusunda tartışmayı yasaklamıştır.
Kaza ve kadere inanmak da imânın esaslarındandır. Allâhü Te‘âlâ’nın varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve kainatın tek hakimi olduğuna inanan kişi, elbetteki kaza ve kadere de imân etmekte güçlük çekmeyecektir. Gerçekten inanmış bir müslüman kaza ve kader konusunda da sağlam bir inanca sahip olacaktır. Kaza ve kadere boyun eğmek bizi sorumsuzluğa ve miskinliğe sevketmez. Çünkü Allâhü Te‘âlâ biz kullarına irade vermiştir. Bu irade ve çalışmanın sonucu olan her şeyden insan sorumludur. Bu yüzden Allâhü Te‘âlâ’nın rızasına uygun hareket ederek, kötü yollara düşmekten kaçınmak zorundadır. Bir kişi günâh işlemek istediğinde, iradesini bu yönde kullandığında Allâh (c.c.) da o günâhı yaratır, fakat bundan memnun olmaz. Müslümana yakışan en doğru hareket şekli, Allâhü Te‘âlâ’nın hoşnut olacağı şeyleri yapması, memnun olmayacağı ve emirlerine aykırı davranışlardan da sakınması ve iradesini bu yönde kullanmasıdır.
Kaza ve kadere imân eden Allâh (c.c.)’a îmân ettiğinden dolayıdır ki, ruhu yükselir, kalbi birlik için atar, karakteri ve ahlâkı düzelir. Hayatta her işe girişir, belâlara göğüs gerer, ömrü boyunca cesaret ve gücünü kaybetmeden başarıdan başarıya koşar. Zira başarısızlığa uğrasa bile “bunda bir hikmet olacak” diyerek aynı şeyi değişik yollardan başarmaya çalışacak, bunu da yapamazsa Allâh (c.c.) bana bu kadar güç vermiş, buna da şükürler olsun der ve tevekkül eder.
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Âkâidi, s.217)