Kabir Azâbı Haktır
Kabir Azâbı Haktır başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Cenâb-ı Hâkk, âyet-i kerîmede şöyle buyurur: “Dediler ki, “Ya Râbbi, bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin.” (Mü’min s. 11) Âyette zikredilen iki ölüm, ancak kabirde de hayatın meydana gelmesiyle mümkün olur. Şu âyet-i kerimeler de buna delildir: “Boğuldular ve bir ateşe sokuldular.” (Nûh s. 25), “Sabah akşam ateşe tutulurlar. Kıyâmetin koptuğu gün, (şöyle seslenilir): “Firavun’un hanedanını azâbın en çetinine sokunuz!” (Mü’min s. 46) Kabir azâbının varlığı subut kazanınca, kabirde mükâfaatın olabileceğine hükmet-mek de gerekir. Çünkü azâb, Allâh (c.c.)’un kulun üzerindeki hakkıdır; sevâb ise, kulun Allâh (c.c.) üzerinde olan hakkıdır. Buna göre azâbı düşürmek, mükâfaatı düşürmekten daha güzeldir.
Cenâb-ı Hâkk, azâbı kıyamete erteleyip, hatta bazen onu kabirde gerçekleştirdiği gibi, aynı şekilde O (c.c.)’un kabirde sevâbı vermesi daha uygun olur. Allâhü Teâlâ’nın: “Ve onlar, henüz kendilerine yetişmemiş olanlar hakkında müjde vermek isterler” (Al-i İmrân s. 170) âyeti, öldükten sonra dirilme vâki olmadan önce, Berzâh âleminde bir hayatın bulunduğuna bir delildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî) Kabirdeki azâb ve mükâfaat hususundaki haberler, mütevâtir derecesinde gibidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazının sonunda; “Kabir azâbından sana sığınırım” (Ebû Davûd) derdi.
(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.4, s.77)