Bir müslümanın helâli, haramı, farzı, vacibi ve diğer hükümleri muhakkikîn ulemânın kitaplarından öğrenmesi ve bilmesi gerekir. Ahkâm-ı Şer’iye’yi, İslâm ahkâmını herkesin kendi durumuna göre öğrenmesi farzdır. Uhud Harbi’nde Amr ibn-i Sabit (r.a.) Kureyş müşrikleri tarafındaydı. Harbin kızıştığı bir sırada müslümanların safına geçti ve “Ya Resulullah; önce imân edip sonra mı harp edeyim, yoksa önce harp edip sonra mı imân edeyim?” diye sordu. İmân etmek biraz zaman alacağı için, savaşın o kızgın zamanında hiç vakit kaybetmeden fazladan birkaç kafir öldürebilmek için sorulmuş bu suâle karşılık Nebi (s.a.v.) Efendimiz, “Ya Amr; önce imân et sonra harp et, yoksa mahrum olursun.” buyurmuşlardır. Böylelikle Resulullah (s.a.v.) Efendimiz imânsız olarak Allâh (c.c.) rızası için harp dâhi edilemeyeceğini beyân buyurmuşlardır. Bunun üzerine Amr ibn-i Sabit (r.a.) kuşluk vaktinde imân etti, hemen arslan gibi düşmana karşı saldırdı, birkaç müşriki öldürdükten sonra öğle namazı vakti gelmeden kendisi de şehid oldu. Bu durumu bir rivâyete göre Ebû Hureyre (r.a.) “Hadi bana öyle bir kimse söyleyin ki, Allâh (c.c.)’a bir kere secde etmeden cennete gitmiş olsun.” diye bilmece şeklinde ashâb (r.a.e)’e sordu. Ashâb (r.a.e.) “Öyle şey olur mu?” deyince “Olur, işte Amr ibn-i Sabit (r.a.). Kuşluk vakti imâna geldi ve henüz öğle namazı vakti gelmeden, dolayısıyla öğle namazı üzerine farz olmadan şehid oldu. Hiç secde edemeden şehid oldu ve cennete dâhil oldu.” diye açıkladı. Bu misâlden de anlaşılacağı gibi, bir kimsenin İslâm ahkâmını öğrenmeye üzerine farz olan şeylerden başlaması gerekir. Bir kimse öğle vakti müslüman olsa önce öğle namazının kılınışını öğrenmesi gerekir. Daha sonra sırasıyla ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazı gelir. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.44-45)