İlmiyle Amel Etmeyen Alimler
İlmiyle Amel Etmeyen Alimler başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor: “Gecelerini namaz kılarak gündüzlerini oruç tutarak fakat ilim sahibi olmaksızın ibâdetle geçiren bir kimsenin ölümü, Allâh (c.c.)’un haram ve helâllerini bilip farzlardan başka ibâdet yapmayan bir âlimin ölümünden daha hafiftir.”
Rebî’ (r.a.) şöyle dedi: “Âlimler zamanların kandili, ışığı ve aydınlatıcılarıdır. Her âlim kendi zamanının kandili, aydınlatıcısıdır. O zamanda yaşayan insanlar onun ilmiyle aydınlanır.”
Şeytan kişinin ilmin üstünlüğünü böyle gösterip, şu hadîs-i şerîfleri unutturmaya çalışır: “Bir kimse ilmini artırdığı halde hidâyetini / Allah’a bağlılığını ve ibâdetini artırmazsa, o kimse sadece kendisinin Allah’tan uzaklığını artırmış olur.” (Deylemî) “Kıyâmet gününde insanlardan en şiddetli azâba uğrayan kimse, ilmiyle Allâh (c.c.)’un kendisine fayda vermediği (ilmiyle amel etmeyen) âlimdir.” (Beyhakî)
Peygamberimiz (s.a.v.), ümmetine işin aslını öğretmek için çokça şöyle duâ ederdi: “Allâhümme innî eûzü bike min ilmin lâ yenfeu ve min kalbin lâ yahşeu ve amelin lâ yürfeu ve düâün lâ yüsmeu (Allahım! Faydasız ilimden, haşyet duymayan (senin zikrine eğilmeyen, kelamını duymayan, katı) kalpten, (riyakârca, ihlâssız yapılıp) kabul olunmayan amelden, icabet (kabul) edilmeyen duadan sana sığınırım)” (Müslim)
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğüm gece, (mîracda) bazı kimseler gördüm. Onların dudakları ateşten makaslarla kesiliyordu. Onlara “Siz kimsiniz? Dedim. “Biz insanlara hayır yapmalarını söyler fakat kendimiz yapmazdık, başkalarına kötülük yapmayın dediğimiz halde kendimiz kötülük yapardık” dediler.” (Müslim)
(Huccetül İslâm İmâm Gazâlî (r.âleyh), Nasıl İyi Bir Kul Olunur?, s.52-54)