Hacca gitmeye gücü yeten insanlara, Beytullâh’ı ziyâret etmek Allâh (c.c.)’un bir emridir. Kim Allâh (c.c.)’un emrini inkâr ederse, şunu bilsin ki, Allâh (c.c.)’un hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Hâkk Teâlâ: “Onda apaçık deliller, Makâm-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, bu hakkı tanınmazsa, şüphesiz Allâh bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” (Âl-i İmrân s. 97) buyurmaktadır. Hac, İslâm’ın rükünlerindendir. Hac ve umrenin büyük fazîleti bulunmaktadır. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mebrûr, Allâh indinde kabul edilmiş olan haccın karşılığı ancak cennettir.” Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hac ve umreyi birbiri peşi sıra yapın. Zira körüğün, demir, altın ve gümüşün cürufunu yok ettiği gibi hac ve umre de fakirlik ve günâhları yok eder. Mebrûr olan bir haccın sevâbı ancak cennettir.” Yine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim, yol azığına ve kendisini Beytullâh’a ulaştıracak bineğe sahip olur ve haccetmezse, Yahûdî veya Nasrânî (Hıristiyan) olarak ölmesi arasında hiç fark yoktur.” Bunun delili, Allâh (c.c.)’un, Kitâb’ında şöyle buyurmasıdır: “Hacca gitmeye gücü yeten insanlara Beytullâh’ı ziyaret etmek Allâh’ın bir emridir.” Medîne-i Münevvere’yi ziyaret, Resûlullâh (s.a.v.)’in kabr-i şerîfini ziyaret etmek, mendûbların en fazîletlilerindendir. Binaenaleyh, Allâhü Teâlâ’nın haccetmeye muvaffâk kılmış olduğu kimse, haccı tamamladıktan sonra veya ondan önce, Resûlullâh (s.a.v.)’in kabr-i şerîfini ziyaret etmek için Medîne-i Münevvere’ye gitmelidir. Zira Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Beytullâh’ı hacceder de beni ziyaret etmezse beni incitmiş olur.” Yine şöyle buyurmuştur: “Kim, ben öldükten sonra beni ziyaret ederse sanki hayatımda iken beni ziyaret etmiş gibi olur.” Resûlullâh (s.a.v.), Mescid-i Nebevî hakkında da şöyle buyurmuştur: “Benim mescidimde kılınan bir namaz, elli bin namaza muadildir.” (Eşref Ali Tehanevi, Hanefi İlmihâli, s.307-310)