Gusül İle İlgili Bazı Meseleler
Gusül İle İlgili Bazı Meseleler. Gusül abdesti cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmi kirlilikten temizlenme halini ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de ve bazı hadis kaynaklarında gusül abdestinin önemi ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Gusül ile ilgili yazımızı bu başlık altında derledik.
Kadının örgülü saçının dibine suyun geçmesi kâfidir (su saçın dibine ulaşıyorsa, örgüyü çözmesi gerekmez). Ama saçlar çözülmüş ise o takdirde saçların aralarına da suyun ulaştırılması farzdır. (Mecmua-i Zühdiyye)
Su, erkeğin saçının dibine ulaşsa bile, saç örgüsü içine ulaşmadığı takdirde erkeğin saçlarını çözmesi vâcibtir. Dişi oyuk olan ve bu oyukta yemek artığı kalmış veya dişlerinin arasında yiyecek parçası kalmış olan kimselerin gusülleri en doğru olan kavle göre tamamdır. Fakat ihtiyata uygun olan, yemek artığını çıkartıp suyu oraya ulaştırmaktır.
Tırnak arasında hamur kalmışsa gusül tamam olmaz. Ama kir, toprak veya çamur varsa bunlar guslün tamam olmasına engel değildir. Gusül esnasında kadının küpesini ve dar olan yüzüğünü oynatması vâcibtir. Küpesi olmasa bile küpe deliklerini eliyle ıslatması şarttır, su kolay girsin diye küpe deliğine çöp veya başka bir şey sokması şart değildir. Göbeğin içine suyun ulaştırılması vâcibtir. Bir kimse yağlanmış olsa da yağlandığı yerin üstüne dökülen su altına geçmese bile guslü tamamdır. (Fetevâ-i Hindiye)
Ayaklarda çatlak olup da üzerlerine merhem konulmuşsa, yaraya zarar vermeyecekse altı yıkanır. Zarar verecekse su ile üzerleri yıkanır. Bu da zarar verecekse mesh edilir. Mesh de zarar verecekse o da yapılmaz.
Ağzının, burnunun veya bir uzvunun kuru kalmış olduğunu sonradan anlayan kimsenin yeniden yıkanması icap etmez. Sadece kuru kalan yeri yıkar. Fakat bu arada namaz kılmışsa, o namazları kaza etmesi icâb eder. (Büyük İslâm İlmihâli)
Burun kanaması durmadan yapılan gusül tamamdır. Fakat abdesti olmadığından bu gusül ile namaz kılamaz, mestini de giyemez. Yaş bir bezle veya ıslak süngerle vücut ovulsa gusül yapılmış olmaz. (Nimet-i İslâm)
(Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü’l- Alâiyye, s.63-64)