Güneş Beldesi

Güneş Beldesi başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Bütün düşünürleri ve filozofları meşgul eden en önemli mesele yaşanılabilir bir dünya meydana getirilmesidir. İlim adamları da tarihi incelerken nasıl bir devir sürülmüş olduğuna insanların refâh düzeyine, din ve vicdan hürriyeti durumuna ilgi duymakta ve devletleri buna göre değerlendirmektedir.
Bir devri en iyi o zamanda yaşamış insanlar değerlendirebilir. Bu bakımından Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki düşünürler tarafından görünüşü, nasıldı? Nasıl bir değerlendirmeye tâbi tutuluyordu? Bunun için, Batı’da fikirlerinden dolayı aşağılanan ve hor görülen mütefekkirlerin Osmanlı Devleti hakkındaki yorumları en açık bir örnek olacaktır.
Bu konuda en çarpıcı yorumu Sultan I. Ahmed’in saltanatı zamanında yaşamış, Avrupa’daki özgürlük karşıtlığına isyân etmiş, bundan dolayı senelerce hapishanelerde kalmış, idealindeki ülkeyi Civitas Solis (Güneş Beldesi) isimli eserinde ortaya konmuş olan İtalyan filozofu Campanella’nın Osmanlı Türkleri ve devleti hakkındaki fikirleri, çok daha farklıdır. Nitekim o Cardinal Berule’e yazmış olduğu mektubunda şöyle demektedir: “İçinde yaşadığım şafaksız gecenin bir sabaha ermesini istemiyorum. Böyle bir sabahın sonu gecedir. Çünkü zindanın dışında istibdat var ve bu hür fikirlere ancak gece vadeder. Ben bir Güneş Belde’nin hasretini çekiyorum. Bu ülkede gece olmasın ve insanlar karanlık mefhumunu orada tanımasın. Güneş Ülke’yi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisân hürriyetine ilişmeyen Osmanlı Türklerinin varlığı, hiç olmazsa yarın, böyle bir ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Mademki düşünceyi zindana koymayan, hakikât sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve âdil Türkler var; üzerinde yalnız hakikâtin, adâletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir Güneş Ülke yarın neden vücut bulmasın?”
Hayalî bir cennet ülke tasavvur eden filozof, bunu yeryüzünde ve zamanında en geniş manâda gerçekleştirenlerin Türkler olduğunu ifade etmektedir.
(Ahmet Şimşirgil, Kayı V: Kudret ve Azamet Yılları, s.324-325)