Günâhın özü, mükellefin dinî yönden sahih olduğuna inandığı şeyi dîne aykırı bir şekilde yapmaktır. Bid’atin özü ise, şeriatın, dinin mükemmel oluşu inancına muhâlefet etmektir. Bundan dolayıdır ki Mâlik b. Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Her kim bu ümmetin selefinin, geçmişlerinin yapmadığı bir şeyi icâd edip yaparsa, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in peygamberlik görevine ihânet ettiğine inanmış demektir. Çünkü Yüce Allâh: “Bu gün size dininizi ikmâl ettim” (Maide s. 3) buyurmuştur.” Medine’den, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in mescidinden ihrâma girmek isteyen bir adamın: “Bunda ne fitne, zarar var? İhrâma girilen yere bir kaç mil fazla ilave etmekten başka bir şey yapmıyorum.” demesi üzerine Zübeyr b. Bekâr (r.âleyh): “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in eksik yaptığını zannetmenden daha büyük hangi fitne olabilir?” demiştir. Günâhı işleyen kişi onu işlerken yüce ve râbbanî yönü küçük görmek kasdı içerisinde olmamış, din koyucunun küçük veya büyük saydığı bir şeyi işlerken keyfi arzusuna uymayı kasd etmiş olabilir. Bu durumda günâh, kişinin durumuna göre gerçekleşir. Nitekim bid’atı yapan kişi de din koyucu ile çekişmeye ve dini küçük görmeyi kasdetmiyor; dinin gereği gibi davranmayı kasdediyor, fakat ilave ettiği ve başkalarına tercih ettiği bir yorum ile bunu yapıyor. Şu kadar ki, dinde bid’at işlemeyi küçük görmek böyle değildir. Çünkü bu ancak, her şeyin mâliki Hâkk Teâla’ya karşı aykırı gitmektir. Zira bu durumda yasak ve aykırı davranmak meydana gelmiştir. Bunu hafife almak büyük bir şeydir. Bundan dolayıdır ki şöyle denilmiştir: “Hatanın küçüklüğüne bakma, kime karşı işlediğine bak.” İmâm Gazzâli (r.âleyh) İhyâ isimli kitabında önemsememek sebebiyle küçük günâhın büyük olacağını bildirmiş ve “Kul günâhını büyük gördükçe, günâh Allâh (c.c.) katında küçülür. Kul günâhını küçük gördükçe de Allâh (c.c.) katında büyür” demiştir. (İmâm Şatıbi, el-İ’tisam, c.2, s.82-96)