Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “Riba (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer mecnundan başka bir halde kabirlerinden kalkmazlar. Böyle olması da onların “alım satım da ancak riba gibidir” demelerindendir. Hâlbuki Allâh alışverişi helâl, ribayı haram kılmıştır.” (Bakara s. 275) Yâni, fâiz yiyenler, Allâh (c.c.)’un haram kıldığını helâl saymalarından dolayı, halk kabirlerinden süratle kalkıp mahşer yerine doğru yol aldıklarında, o tefeciler, kendilerini cin çarpmışçasına her kalkmak istediklerinde sendeleyerek yere yıkılacaklar. Çünkü faizle karınlarını doldurmuşlardı. Bu ağırlıklar kalkmalarına engel olacak, insanlar koşarak mahşer yönüne doğru giderlerken onlar tökezleyip sürüneceklerdir. Katade (r.a.): “Faiz yiyen, kıyâmet gününde deli olarak diriltilecek. Bunun böyle olması diğer insanlar onun tefeci olduğunu bilmeleri içindir” buyurmuştur. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’den Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in şöyle anlattığı rivâyet olunmuştur: “Mirac gecesi bir topluluk gördüm, her bir adamın karnı kocaman bir ev gibi öne doğru çıkmış bir halde Firavun hanedanının yolları üzerinde dizilmişlerdi. Firavun hanedanı ise akşam sabah cehenneme arz olunurlar. (Peygamberimiz (s.a.v.) devamla): Firavun hanedanının ne işiten, ne de laf anlayan ürkmüş develer gibi sağa sola koşuştuklarını, bu adamlar hissettiklerinden yollarından çekilmek istiyorlardı. Fakat karınlarının aşırı derecede büyüklüğü buna imkan vermiyordu. Firavun hanedanı onları da kendi içlerine katarak ateşe doğru hem giderken hem de dönerken birlikte azâb olunuyorlardı. İşte bu adamların dünya ile âhiret arasında bir geçit yeri olan kabirdeki azâbları bu idi. Cebrail’e: “Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrail: “Bunlar faiz yiyenlerdir, kabirlerinden şeytan çarpmışcasma kalkacaklardır” cevabını verdi.” (İmâm Zehebî, Büyük Günâhlar, s.63-64)