Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’den Mikdâm ibni Ma’dîkerib (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Ancak bir sebeple çok yiyecek olursa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Tirmizî) Çok uyumanın sebebi de çok yiyip içmektir. Tebeü’ttâbiîn âlimlerinden Süfyân es-Sevrî (r.a.) şöyle demiştir: “İnsan az yiyerek geceleyin uyanık kalmayı başarabilir.” Selef âlimlerinden biri şöyle demiştir: “Çok yemek yemeyiniz, aksi hâlde çok su içer, çok uyur ve sonunda çok zarar eder, pişman olursunuz.” Resûlullah (s.a.v.)’den rivâyet edildiğine göre onun en sevdiği yemek sofrası, üzerine çok elin uzandığı, yani yalnız başına değil, bir toplulukla birlikte yenilen yemekti. Nebi (s.a.v.)’in bu konudaki görüşü şöyleydi: “Bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişinin yiyeceği dört kişiye, dört kişinin yiyeceği ise sekiz kişiye yeter” Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle derdi: “Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) hiçbir zaman doyasıya yemek yememiştir. Ailesiyle birlikte otururken onlardan yiyecek bir şey istemez, bir şeyi canının çektiğini de söylemezdi. Önüne getirileni yer, bir yemeği sevmediğini söylemez, kendisine sunulan içeceği alıp içerdi.” Lokman Hakîm, hikmetlerinden birinde oğluna şöyle demiştir: “Yavrucuğum! Mide dolduğu zaman, fikir uykuya dalar; hikmet üretemez ve tembelleşen beden ibâdet edemez.” Abdullah ibni Abbâs (r.a.)’in “Çok yiyip içerek kalbi öldürmeyiniz” dediği rivâyet edilmiştir. Mâlikî fakihi Sahnûn da şöyle demiştir: “Tıka basa yemek yiyen, ilim öğrenemez.” (Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c.1, s.200-201)