Ebu Yakub Nehrecuri (k.s.)

Ebu Yakub Nehrecuri (k.s.). Tasavvuf büyüklerinden. İsmi, İshak bin Muhammed, künyesi Ebû Yâkûb’dur. 941 (H.330) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti. Irak’ta Ahvaz’ın yakınındaki Nehrecûr adlı köyden olduğu için, Nehrecûrî diye bilinir. Hicaz’a gitti. Uzun seneler Harem-i şerîf’te yaşadı. Cüneyd-i Bağdâdî, Yâkûb es-Sûsî ve Amr bin Osman el-Mekkî ve daha başka büyük zâtlarla görüşüp, sohbet etti.

Fazîlet sahibi bir zât olan Ebû Ya’kûb Nehrecûrî (k.s.) tasavvufun yüksek makâmlarına kavuşmuştur: Lütfu ve ikrâmı bol, edebi pek çok idi. Arkadaşları kendisini çok severdi. Yüzünde herkesin fark ettiği bir nûrânîlik vardı. Çok ibâdet ederdi. Gönlü bir gün bile rahat olmamıştı. Nitekim “Ey Ya’kûb! Sen kulsun. Kul rahat olmaz.” diye bir ses işitti.
Ebû Ya’kûb Nehrecûrî (k.s.) buyurdular ki:
“Doğruluk, açıkta ve gizlide hakka uymak ve uygun olmaktır. Doğruluğun hakîkati, darlık ve kıtlık zamanlarında da hakkı söyleyebilmektir. Allâhü Te’âlâ’yı en iyi tanıyan, O (c.c.)’un eserlerini, kâinatdaki eşsiz nizâm ve intizâmı, ondaki ince ve yüksek sanatı görüp, Allâhü Te’âlâ’nın büyüklüğü ve yüceliği karşısında hayran olup, hayrette kalan kimsedir.”
Anlatılır ki, birisi gelip Ebû Ya’kûb (k.s.)’a, “Namaz kılıyorum, fakat tadını içimde bulamıyorum.” dedi. Ebû Ya’kûb (k.s.) o zâta dedi ki, Allâhü Te’âlâ’yı sâdece namazda hatırlarsan böyle olur. Allâhü Te’âlâ’yı her zaman hatırlamalıdır ki, yapılan ibâdetlerin tadı alınabilsin.”
Ebû Ya’kûb Nehrecûrî (k.s.) buyurdular ki: “Doyması yemekle olan kimse, dâima açtır. Zenginliği mal ile olan fakîrdir. Çünkü o mal, her zaman elde kalmaz. Allâhü Te’âlâ’dan yardım istemeyen, başarısızlığa mahkûmdur. İhtiyâcını insanlara arz eden mahrûm kalır. Gerçekte bütün ihtiyâçları gideren Allâhü Te’âlâ’dır. Kullar birbirinin ihtiyâçlarını gidermekte vasıtadır. Allâhü Te’âlâ, insanlara, birbirinin ihtiyâcını gidermek için güç ve kuvvet vermezse, kimsenin kimseye yardımcı olmaya gücü yetmezdi. Bu bakımdan ihtiyâçları her şeyin sahibi ve mâliki Allâhü Te’âlâ’ya arz etmeli. Allâhü Te’âlâ bir işin olmasını dilerse, onun meydana gelmesini te’mîn edecek sebepleri de yaratır.”


(İslâm Âlimleri Ansiklopedisi)