Ata bin Ebû Rebâh (r.âleyh), hocası İbn-i Abbas (r.a.)’den şöyle rivayet etmiştir: “Ebû Talib’in oğulları, sabah uykudan kalktıkları zaman gözleri hep çapaklı olurdu. Peygamberimiz (s.a.v.)’in gözleri ise tertemiz ve son derece parlak olurdu. O, kendi çocuklarını ve Peygamberimiz (s.a.v.)’i sofraya çağırır, onun oğulları derhal sofrada ne varsa kapışırlardı. Alan gider ve aldığını yerdi. Peygamberimiz (s.a.v.) ise, asla onlarla birlikte bir şey kapmak için elini uzatmazdı. Onlar, mevcudu kapar giderler, o da eli boş kalırdı. Bunu fark eden Ebû Tâlib, daha sonraları Peygamberimiz (s.a.v.)’in yiyeceğini ayırmış ve ona yalnız olarak yedirmiştir.” Yine şöyle anlatılır: “Ebû Tâlib’in ev halkı, yemeklerini ister ayrı ayrı yesinler ister toplu olarak yesinler, bir türlü doymazlardı, Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte yedikleri zaman hepsi doyardı. Sabah veya akşam yemeği sırasında Ebû Tâlib ev halkına derdi ki: “Bekleyiniz! Yeğenim Muhammed gelmedikçe yemeğe başlamak yok!” O (s.a.v.) gelir, hep beraber yerlerdi. Sofraya konulan yemeği bitiremezlerdi. Eğer Peygamberimiz (s.a.v.) sofrada bulunmazsa, hiçbiri doymazdı. Süt içtikleri zaman da önce Peygamberimiz (s.a.v.) içerdi. Kalanı ise ev halkının hepsine yeter, hepsi süte kanardı. Amcası, kendisine hitaben “Oğlum, sen gerçekten mübarek bir çocuksun” derdi. Ümmü Eymen (r.anhâ) demiştir ki: “Ben, hiçbir zaman Peygamber (s.a.v.)’in açlıktan veya susuzluktan şikâyet ettiğine rastlamadım. Sabahleyin Harem-i Şerif’e gider Zemzem’den içerdi. Bazen kendisine sabah kahvaltısını sunardık. O da yemek istemez ve: “Ben şimdi tokum” derdi.” (Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.148-149)