Din ve Dünya İşleri Ayrı mıdır?
Din ve Dünya İşleri Ayrı mıdır? başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Mehmet Savaş Hocaefendi bu konuyu şöyle izâh eder: “Bugünlerde birçok kimse, “Müslümanım” diyor; fakat Müslümanlığını vicdanına hapsediyor. Yâni, “Dîn, insanla Allâh (c.c.) arasında, yâni insanın vicdanı ile Allâh (c.c.) arasında bir şeydir.” Bu düşünce yanlıştır. Evet, evvela vicdanla başlar; ama bunun tesirini toplum görecektir. Yâni İslâm, sadece Allâh (c.c.) ile kulu arasında olan bir şey değildir. O, İslâm’daki bir bölümün ifadesidir. Yâni İslâm; halk ile Halık’ın ilişkilerine, insanların birbirleriyle ve diğer mahlûkatla olan ilişkilerine dair kanunlar manzumesinin bütünüdür. Dolayısıyla yalnız, bir inanç sistemi olarak kalbe inhisar ettirecek ve îmânı vicdanlara hapsedecek olursak; o zaman, İslâm olmaktan çıkar.
Akıl da tek başına yeterli görülmüyor. Eğer yeterli görülseydi, peygamberlere ve kitaplara gerek kalmazdı. Akıl en büyük nimettir. Öyleyse meseleyi; “İslâm mantıktır, akıldır.” diye açıklamak tam doğru değildir. Evet, mantık dışı değildir ama hangi mantık, kimin mantığı? Hz. Ali (k.v.)’nin dediği gibi “Eğer her şey bizim şu mantığımızla olsaydı, mestlerin üstüne değil; altına meshetmemiz gerekirdi.” Bazı şeylerin hikmeti vardır, akla ters değildir; ama akıl, onun hikmetini kavrayamayabilir.
Aslında genelde İslâm’ın tümü ibâdettir. Bir özel mânâda bir de genel mânâda ibâdet var. Özel mânâda ibâdet; namâz, oruç vs. ticarette helâl yemek de ibâdettir, bir haramdan sakınmak da ibâdettir, (kısas, recm gibi) bir haddi uygulamak da ibâdettir, bir adâleti yerine getirmek de ibâdettir, yemek yerken hanımın ağzına bir lokma koymak da ibâdettir. Yâni bunu, yalnız insanın vicdanı ile Allâh (c.c.) arasına hasredecek olursak; toplum üzerinde dînin bir etkisi kalmaz. Bazı kişiler “Efendim, câmilere mi dokunuldu?” diyor. İslâm yalnız namâzdan ibâret değil ki.”
(Hakk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.246)