Dilimizi Tutalım

Dil, en azgın, en bozguncu bir uzuvdur. Süfyan İbn-i Abdullah (r.a.) rivâyet eder: “Resûlullâh (s.a.v.)’e dedim ki: “Yâ Resûlallâh, benim için en çok korktuğun şey nedir?” Resûlullâh (s.a.v.) parmağıyla dilini tutarak: “İşte bu” buyurdular. Mâlik İbn-i Dinar (r.a.) der ki, “Eğer kalbinde kasvet, vücudunda zafiyet, rızkında mahrumiyet görüyorsan bil ki lüzumsuz şeyler konuşmuşsun.”
Bir gün Hâtem Esam (k.s.) hastalanır. Teheccüd namazı kılamaz. Bu yüzden karısı onu ayıplar. Hâtem Esam (k.s.): “Merak etme. Bir kısım kişiler gece namaz kılarlar. Sabah olunca beni çekiştirirler. Kıyamet gününde onların bu günkü namazı benim mizânımda olacak.” der.
Allâhü Te‘âlâ Kur’ân-ı Kerîm’de gıybet etmeği ölü kardeşinin etini yemeye benzetiyor. Resûlullâh (s.a.v.) buyuruyor ki: “Gıybetten uzak olunuz. Çünkü gıybet zinâdan fenâdır. Çünkü zinânın tevbesi kabul edilir ama gıybet edilen helâl etmeyince gıybetin tevbesi kabul edilmez.”
Allâhü Te‘âlâ, Musâ (a.s.)’a vahiy gönderdi: “Gıybet edip tevbe etmeyen cehenneme girenlerin birincisi olur. Tevbe edip de ölen ise cennete girenlerin sonuncusu olur.”
Gıybet; kişinin duyduğu zaman hoşlanmayacağı bir kusurunu, bir ayıbını, arkasından gıyabında söylemektir. Gıybet mevzuunda Allâh (c.c.):
“Biriniz diğerini gıybet etmesin, sizden biri ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Elbette bundan ikrâh ederdiniz. O halde, Allâh’tan korkunuz. Allâh tevbeleri kabul eder, çok esirger” (Hucûrat s. 12) buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Ben Mirâc’a çıkarıldığımda bir kavmin yanından geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Bunun üzerine: “Yâ Cibril, bunlar kimlerdir?” dedim. “Bunlar, insanların etini yiyen (gıybet eden)ler, onların şeref ve namusuna dokunanlardır” cevâbını verdi.” (Ebû Dâvud)
(İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), Minhâcü’l-Âbidîn)