Allâh (c.c.) bizlere Cennet hakkında konuşmak istediğinde dünyada bulunan nimetleri misâl olarak göstermektedir. Ancak bu bize Cennet’teki nimetlerin gerçek suretini vermemektedir. Bunun içindir ki Allâh (c.c.) Kur’ân-ı Kerîm’de Cennet’ten bahsederken daima “mesel” (mesela gibi) kelimesini kullanmaktadır. Meselâ, “Cennet gibi” (Ra’d s. 35) demektedir. Yani Cennet’in aynı değildir. Ancak verilen örnekler salt manayı açıklığa kavuşturabilmek içindir. Bu nedenle Kur’ân’da Cennet hakkında anlatılan her şey, onun nimetlerinin gerçek niteliklerini ortaya koymaz. Çünkü cennetteki nimetler aklın tasavvurunun üzerindedir. Şu kadar var ki Kur’an, benzetme yaptığı nimetlerin gerçeğini kast etmemekte, sadece bu nimetlerin anlamını açıklığa kavuşturmak suretiyle anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu nedenle bizler Kur’ân’da Cennet’le ilgili âyetleri okuduğumuzda orada nelerle karşılaşacağımızı ve onların çok daha fazlasını orada bulacağımızı bilmemiz gerekmektedir. Allâh (c.c.) cennete girecek olan mü’minlerin özellikleri hakkında şöyle buyurmaktadır: “İşte onlar, Cennet ehlidir (Ashâb-ül Cennet).” (Araf s. 42) Âyeti kerîmede geçen “Ashâb” kelimesinin “Cennet” kelimesine izâfe edilerek kullanılması, tıpkı bir insanın sevdiği arkadaşından ayrılmadığı gibi, onların da Cennet’ten ayrılmayacakları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla onların Cenneti arzuladığı gibi, Cennet de onları arzulamaktadır. Oradaki nimetler insandan ayrılmayan, son bulmayan ve ondan uzaklaşmayan ebedî nimetlerdir. Orada ölüm yoktur ki insan sahip olduğu nimetlerden ayrılsın. Orada hayat vardır, başka şeye yer yoktur. Yani hastalık yoktur ki hastalansın. Yoksulluk yoktur ki yoksulluktan endişe etsin. Bütün bu olumsuzluklar dünya hayatında mevcuttur. Bu sayede Allâh (c.c.) bu nimetlerin hepsinin kendisinden olduğunu, dolayısıyla ona şükretmemiz gerektiğini, kendi gücümüz ve aklımız sayesinde olmadığına dikkatlerimizi çekmektedir. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran’da Kıyâmet Sahneleri, s.185-186)