Cenaze Namazı

Cenaze namazı rükû ve secdesi olmayan bir namazdır; rükünleri kıyam ve tekbirlerdir. Cenaze namazında iftitah (başlangıç) tekbiriyle birlikte dört tekbir bulunmaktadır. Selam vermek vaciptir. Sünnetleri ise, Allah’a hamd ve senâ etmek, Resûlullah’a (s.a.s.) salât ve selam getirmek, hem ölü hem de Müslümanlar için dua etmekten ibarettir.

Cenaze namazı farz-ı kifâyedir (kifaye olması belde halkı içindir, o esnada camide bulunan herkesin cenaze namazına katılması farzdır). Ölü için duâ mahiyetinde olup sevâbı ziyadedir. Cenaze namazında cemaat şart değildir. Müslüman ölünün yanında bulunan mükellef bir kişiden ibaret olursa, yıkanması ve kefenlenmesi gibi onun namazı da o mükellefe farz-ı ayn olur. Cemaat hâlinde kılındığı takdirde, imâmda imâmlık şartlarının bulunması gerekir. Bu hususta cenaze sahibi imâmete daha lâyıktır.

Cenaze namazının şartları, diğer namazlarda şart olan taharet, avret yerlerini örtme, Kıble’ye yönelme ve niyetten başka altıdır:

  1. Ölünün Müslüman olması,
  2. Ölünün temiz ve avret yerlerinin örtülü olması,
  3. Ölünün tamamının yahut bedeninin büyük bir kısmının veya hiç olmazsa başı ile beraber vücudunun yarısının mevcut olması,
  4. Ölünün cemaatin önünde hazır olması,
  5. Cenaze namazı kılan kimsenin; özürsüz, bir bineğe binmiş veya oturur hâlde olmaması,
  6. Cenazenin yere konulmuş bulunması.

Ölünün tahareti, abdestsizlikten ve pislikten temiz olmasıdır. Yıkanmadan kılınan namaz iade olunur (yeniden kılınır). Cenaze namazının vakti, üç mekruh vaktin gayrisidir.

Doğan çocuk, ölü doğmuş olmadıkça ölümü, doğuşundan hemen sonra bile olsa isim verilerek yıkanır. Ve bir kefene sarılıp namazı kılınır. Düşüğe ve ölü doğan çocuğa namaz kılınmaz. İsim verilerek yıkanır ve bir beze sarılarak gömülür.

Ölümü gerçekleşen cenazenin yıkama, kefenleme ve gömülmesinde acele etmek müstehap olduğundan Cuma sabahı hazırlanan cenazenin namazının, cemaatın çok olması için cuma namazından sonraya bırakmak mekruhtur.

Namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozar.

 (Hacı Mehmed Zihni, Muhtasar Ni’met-i İslâm, s.143-147)