Tam ismi, Abdülmelik bin Ebi’l-Alâ Zühr’dür. İbn-i Zühr ismiyle tanındı. 1072 (H. 464) senesinde Endülüs’ün İşbiliyye şehrinde doğdu ve 1162 (H. 557) senesinde burada vefat etti.
İlk defa tıp, cerrahi ve eczacılık incelemelerini birbirine bağladı. Tedâvî metotlarında, insan tabîatı ve mizacının yardımına büyük bir önem verdi. İlk olarak peritonit, sulu ve kuru perikarditi, akciğer hastalıklarından ayıran İbn-i Zühr’dür.
İbn-i Zühr’e göre, tıp ilmi; 1. Beden sağlığı ve hastalıklarının tıbbı, 2. Ruh sağlığı ve hastalıklarının tıbbı olmak üzere iki kısımdır. Beden sağlığı ve hastalıkları bilinmektedir. Ruh sağlığı ve hastalıkları konusu birincisinden daha önemli ve kıymetlidir. Ruhun; 1. İdrâk, anlama, kavrama ve konuşma gücü (bunun yeri dimağdır), 2. Canlılık gücü (bunun yeri kalptir), 3. Tabiî güç (bunun yeri ise ciğerlerdir) olmak üzere üç kuvveti vardır. İdrâk gücü ile eşya ve hâdiseler, yerler, gökler ve kâinat üzerinde bulunanlar tefekkür edilir. Böylece ilim ve sanatlar meydana gelip gelişir. Canlılık gücü ile gadab ve diğer huylar meydana çıkar. Tabiî güç ile de şehvet meydana gelir. Bu son iki kuvvet terbiye edilerek birinciye hizmet eder hâle getirilir. Son iki kuvvet birincisinin yâni akıl ve idrâk kuvvetinin hizmetçisi, kölesi gibi olmalıdır ki birlikte çalışıp faydalı iş yapabilsinler.
İbn-i Zühr, tıp alanında birçok eser yazdı. Bu eserlerden biri olan El-îktisâd fi Islâh-il-Enfûsî vel-Ecsâd; bedenî ve ruhî hastalıkların teşhis ve tedavileri ile ilgili önemli bir eserdir. Eserin birinci bölümünde; “Dil, Allâhü Te’âlâ’yı zikretmenin; Kur’ân-ı Kerîm, teşbih ve duâ okumanın âletidir. Dolayısıyla dil ve ağız bakımı çok önemlidir. Diğer taraftan meramımızı da dilimiz vasıtasıyla ifâde ederiz. İfâdenin güzel, nâzik ve muntazam olması gerekir ki, istenilen fayda hâsıl olabilsin.” demektedir.
(İslam Tarihi Ansiklopedisi, c.6)