İnsanın ilmi sınırlı olduğu için gücü de sınırlıdır. İnsan geleceği bilemez. Bundan dolayı ortaya çıkan problemlerin çözümü için yasalar çıkarır. Göremediği ve kendisine gizli olan problemlere dikkat etmez. Daha sonra zaman geçer ve göremediği, kendisine gizli olan bu problemlerle karşı karşıya kalır. İşte bu yüzden beşeri kanunlar daima yeniden düzenlenmeye ihtiyaç duyar. Böylece toplumda ortaya çıkan sosyal hastalıklara karşı önlem almak için yapılan yasalar tekrar tekrar düzenlenir. Hâlbuki insanın yapması gereken bütün bu acı tecrübeleri yaşayarak kendini mutsuzluğa sürüklenmektense, kendisini yaratan Râbbinin çizmiş olduğu metoda ve programa uyarak dünya ve ahiret saadetini yakalamasıdır. Çünkü Allâh (c.c.) ezeli ilmi ile yarattığı mahlûkatı için en güzel kanunları koymuş, insanların birbirlerine muhtaç olmalarının aksine kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını bizlere bildirmiştir. Onun eşi, arkadaşı ve çocuğu yoktur. Bütün mahlûkatı da O (c.c.) yarattığı için hepsi onun katında eşittir. O (c.c.) hiç kimseye ihtiyaç duymaksızın kemâl sıfatıyla bu âlemi yaratmıştır. Yasa yapmaya hakkı olan yalnız ve yalnız Allâh (c.c.)’dur. O, âlimdir. Hiçbir şey onun ilminden gizli kalamaz. Şu anımızı ve geleceğimizi ezeli ilmi ile kuşatarak mutlak adalete dayalı yasalar koyabilecek olan O’dur. O’nun koyduğu yasalar hiçbir zaman eskimez. Garip olan ise, insanın Allâh (c.c.)’un kendisi için koyduğu bu yasaları uygulamaktan imtina etmesidir. Oysa evrendeki her şeyi yaratan Allâh (c.c.) olduğuna göre kanun koyması gereken de odur. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran’da Kıyâmet Sahneleri, s.24-25)