Mükellef: Buluğ çağına gelmiş, ibâdet etmekle ve günâhlardan kaçınmakla vazifeli, aklı başında her müslümana mükellef denir. Mükellef (yetişkin) kimselerin yaptıkları işlere “Ef’âl-i mükellefin (mükelleflerin yaptıkları işler)” denir. Bunlar; Farz: Dînen kesin olarak yapılması gereken şeylerdir. Farz-ı ayn: Her mükellefin bizzat kendisinin yapması gereken şeylerdir. Farz-ı kifâye: Mükelleflerin bazılarının yapmaları ile diğerlerinin yapma mecburiyet kalmayan şeylerdir. Vâcib: Kat’î ve kesin bir delille emredilmediği halde pek kuvvetli bir delille emredilen şeylerdir. Sünnet: Peygamberimiz (s.a.v.)’in, farzın dışında yaptığı şeylerdir. Müstehâb: Sevilen şey demek olup Peygamber (s.a.v.)’in bazen yapıp bazen terk ettiği şeylerdir. Haram: Dînen kat’î (kesin) delil ile yasaklanmış olan şeylerdir. Mubah: Yapılmasında da yapılmamasında da günâh veya sevâp olmayan şeylerdir. Mekruh: Yapılması dinde hoş olmayan ve çirkin görülen şeylerdir. Müfsit: Bir ibâdeti bozan şey demektir. Helâl: Yapılmasında dînen hiçbir yasak olmayan şeylerdir. Meşru: Dîne, şeriata uygun demektir. Mahzur: Şer’an kullanılması ve yapılması yasaklanan şeydir. Sahih: Doğru ve yerinde olan şey demektir. Esah: En doğru demektir. Bâtıl: Boş, yok hükmünde. Caiz: Yapılması doğru olan, yasak ve mahzurlu olmayan. Lâzım: Farz ile vâcib arasında farzdan aşağı vacipten mühim olan şeydir. Efdal: Daha iyi, daha üstün, daha faziletli, sevâbı daha çok demektir. Taharet: Maddî veya manevî pisliği gidermek; abdest almak veya gusletmek.Tâhir: Temiz. Necis: Pis. Necaset: Pislik, pisliğin kendisi. Hades: Bazı ibâdetleri yapmaya engel olan manevî kirlilik. Habes (Habis): Kendisi pis olan ve temizlenmesi mümkün olmayan şey. Beis: Zarar, mahzur.
(Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü’l- Alâiyye, s.21-22)