Ashab (r.a.e.)’in Fazileti

Te‘âlâ buyuruyor ki; “Îmân edip de Allâh yolunda hicret ve cihâd edenler, (muhacirleri) arındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. Sonradan imân eden ve hicret edip de sizinle beraber cihâd edenler de sizdendir. Allâh’ın kitabına göre yakın akrabalar birbirlerine vâris olmaya daha uygundur. Şüphesiz ki Allâh her şeyi bilendir.” (Enfal s. 74-75) Bu âyetler, bütün sahabeleri kapsamakta ve onların îmân ve cihâd için birbirlerine dost olduklarını beyân etmektedir. Nitekim muhacirler, ensâr ve fetihten sonra Müslüman olup cihâd edenler bir arada sayılmıştır. İbn Kesir (r.âleyh) bu ayetlerin tefsirinde der ki; “Allâhü Te‘âlâ, mü’minlerin dünyadaki hükmünü zikrettikten sonra, âhirette onlar için neler olacağını da zikretmiş ve daha önce sûrenin başında geçtiği gibi onlarda gerçek imân bulunduğunu haber vermiştir.
Allâhü Te‘âlâ onları bağışlama ile ve şayet olmuşsa günâhlarından vazgeçme ile mükâfatlandıracağını, onlara güzel, bol, temiz, şerefli, devamlı, ebediyen kesilmeyecek, sona ermeyecek, güzelliği ve çeşitli olmasından usanılmayacak rızıklar bahşedeceğini haber vermektedir. Sonra Allâhü Te‘âlâ, dünyada iken onların üzerinde bulundukları imân ve sâlih amellerde kendilerine tâbi olanların, âhirette de onlarla birlikte olacağını haber vermektedir.”
İmran Bin Husayn (r.a.)’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en hayırlıları asrımdakilerdir. Sonra onların ardından gelenler, sonra onların ardından gelenlerdir…” (Buhârî)
(İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s. 8)