Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “(Cennetle Cehennem) arasında bir perde, ve A’râf üzerinde Cennetliklerle Cehennemliklerin her birini yüzlerinden tanıyan ricâl vardır. Cennet ehline: “Selâmün aleyküm (Selâm üzerinize olsun) derler. Ki bunlar, henüz Cennet’e girmemişlerse de oraya gireceklerini ümîd edenlerdir.” (A’raf s. 46) Âyet-i Celîle’de zikredilen “A’raf” yüksek bir yer veya tümsek ma’nâsına gelen, “arf” kelimesinin çoğuludur. İbn-i Abbâs (r.a.)’a göre, sevâpları ve günâhları müsavî (eşit) olanlar bir müddet A’râf’ta kalırlar, bilâhare, son girenlerden olmak üzere Cennet’e konulurlar. Mücâhid (r.âleyh)’e göre ebeveyninden birinin hoşnûdluğunu kazanmış, diğerini hoşnûd edememiş kimseler de bir müddet A’râf’ta kaldıktan sonra Cennet’e girerler. Abdülazîz bin Yahya (r.âleyh)’e göre de; fetret devirlerinde ölenlerle müşriklerin çocukları da keza A’râf’ta kalacaklardır. “(A’râf ehli) Gözleri, Cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman da: “Ey Rabbimiz! Bizi zâlimlerle birlikte bulundurma.” diye niyâz ederler. A’râf ehli yüzlerinden tanıdıkları kâfirlerin ileri gelenlerine derler ki; “Gördünüz mü? Ne mal ve ne sayınızın çokluğu, ne de Hâkk’a karşı gösterdiğiniz kibir ve azâmet, size aslâ fayda vermedi.” (A’raf s. 47-48) Sonra yüzlerini Cennet ehline çevirirler. İçlerinde onların dünyâda istihzâ ve tahkir (ettikleri ve bunlar Cennet’e giremez, diye yemin ettikleri, fakir ve zayıf Müslümanları görürler. “Kendilerine Allâhü Teâlâ’nın rahmeti erişmeyeceğine yemin ettiğiniz bunlar mıydı?” derler. (O sırada, onlara); “Cennet’e girin. Size hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değilsiniz” (denilir.) Cehennemlikler, Cennetliklere: “Soyunuzdan, yâhûd Allâhü Teâlâ’nın size verdiği rızıktan biraz da bize verin” diye feryâd ederler. Onlar da: “Allâhü Teâlâ, Cennet’in suyunu ve yemeğini, kâfirlere haram etti.” derler.” (A’raf s. 49-50) (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.84-86)