Mü’minler için en mühim şey Cenâb-ı Hâkk’ın rızasını kazanıp, affına nâil olarak cennetine dâhil olup cemâli ile müşerref olmaktır. Hâkk Teâlâ hazretleri Nebî (s.a.v.) vasıtasıyla âyet-i kerîmede: “(Habibim, o mü’minlere) De ki: ‘Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Çünkü Allâh çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’” (Âl-i İmrân s. 31) buyurmaktadır. Yani Cenâb-ı Hâkk’ın sevgisine, affına mazhar olup neticeyi elde edebilmek için Resûlullâh (s.a.v.)’e tabiiyet gerekmektedir. Hâkk Teâlâ hazretleri Kur’an-ı Kerim’de: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allâh’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allâh’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allâh, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe s. 24) buyurmaktadır. Hz. Ömer (r.a.) bir gün Nebi (s.a.v.) Efendimiz’e, “Ya Resûlullâh (s.a.v.), ben seni kendi nefsim hariç her şeyden çok severim.” demiştir. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de “Ey Ömer, nefsim kudret elinde olan Allâh (c.c.)’a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek mânâda imân etmiş olamazsın.” buyurmuşlardır. O anda Hz. Ömer (r.a.) “Ey Allâh’ın Resulü vallâhi ben seni şimdi nefsimden de daha çok seviyorum.” deyince Resûlullâh (s.a.v.): “Şimdi imânının kemâle ermiştir ey Ömer.” (Buhârî) buyurmuşlardır. Dolayısıyla Allâh (c.c.) ve Resûlullâh (s.a.v.), imânımızın kemâle ermesinin şartını, Resûlullâh (s.a.v.)’e tâbiyete ve Resûlullâh (s.a.v.)’i her şeyden daha fazla sevmeye bağlamışlardır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.53-56)