Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Göklerde ve yerde olan her şey kimindir?” diye sor. De ki: “Hepsi Allâhü Teâlâ’nındır. Allâhü Teâlâ, rahmeti kendine yazdı.” (En’am s. 12) Râhmet; dünyâya da, ahirete de şâmildir ki râhmetinden marifetine hidâyet eder. Deliller gösterir. Kitab inzâli suretiyle Allâh (c.c.)’un birliğini bildirir ve kâfirlere ölümlerine kadar mühlet verir. Kullarının tevbelerini kabul ve masiyetlerini afveder. Efendimiz (s.a.v.): “Allâhü Teâlâ’nın yüz râhmeti vardır. Bundan birini dünyâda cin, insan ve hayvanlar arasında pay etmiştir, tâ ki onunla birbirlerine şefkât ve merhâmet etsinler. Hattâ vahşi hayvanlar bile yavrularına onunla şefkât gösterir. Doksan dokuzunu ise, kullarına râhmet etmek için Kıyâmet Günü’ne alıkoymuştur.” buyurmuşlardır. Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: “Peygamber (s.a.v.)’e bir takım esirler getirdiler. İçlerinde bir kadın vardı ki, emzikli olup her tarafa bakınıyordu. Nihâyet esirlerin arasında bir çocuk gördü. Meğer çocuk onunmuş. Hemen varıp bağrına bastı ve emzirdi. Peygamber (s.a.v.) Ashâbı (r.a.e.)’ne; “Zanneder misiniz ki bu kadın çocuğunu ateşe atsın? Atmağa kadirdir?” dedi, Ashâb (r.a.e.): “Hiç olur mu, insan çocuğunu ateşe atar mı?” dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) “Bilin ki, Allâhü Teâlâ kullarına, bu kadının çocuğuna gösterdiği şefkâtten daha merhametlidir” buyurdular. Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Toprağı temiz ve münbit bir yer, Râbbinin izniyle iyi ve bol mahsûl verir. Çorak bir yerin mahsûlü ise kıttır. İşte Biz, şükredecek bir kavim için, âyetlerimizi böyle tekrar tekrar beyân ederiz.” (A’raf s. 58) Rüzgârlar, Râhmet-i İlâhiye’nin müjdecileri Peygamberler, yüklendikleri teklifler de; suyla ağırlaşan bulutlardır. Ve indirilen su, kalblerin âb-ı hayâtı Kur’ân, dîn ve ma’rifet, Râhmet-i İlâhiye’dir. (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.10-89)