Tâbiîn neslinden olan Küleyb ibni Menfa’a (r.a.) şöyle dedi: “Anlattığına göre dedem bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in huzûruna çıkmış ve: “Yâ Resûlallâh! Kime iyilik edeyim?” diye sormuş, Allâh’ın Elçisi (s.a.v.) de ona şöyle cevap vermiştir: “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve diğer yakınlarına iyilik et! Onlara iyilik etmen, senin vazifendir. Bunlar, kendileriyle aslâ ilgini kesmemen gereken akrabandır.” Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, İslâmiyet’in ilk günlerinde, “En yakınlarını uyar!” ilâhî emrini alınca, amcalarını, halalarını ve diğer yakınlarını evinde topladı. Onun en büyük düşmanlarından biri amcası Ebû Leheb’ti. O, Peygamber-i Zîşân (s.a.v.) Efendimiz’in konuşmasına bile fırsat vermedi, hep kendi konuştu. Bu birinci toplantıydı. Bu defa Allâh’ın Resûlü (s.a.v.), akrabalarıyla Safâ Tepesi’nde daha geniş çaplı bir toplantı yaptı, onları İslâm’a dâvet etti ve uyardı. Putlara tapınmamalarını, sadece Allâhü Teâlâ’ya iman ve ibâdet etmelerini istedi. Bu toplantının da fazla bir etkisi olmadı. Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz bu toplantının sonunda onlara “Aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim.” buyurdu. Yani siz beni dinlemeseniz, dâvetimi kabul etmeseniz bile, ben akrabalık bağını hep gözeteceğim buyurdu. İşte bu sebeple akrabalarla ilgiyi hiçbir zaman kesmemeli, onları ziyâret etmeli, telefonla da olsa hatırlarını sormalı, yardıma ihtiyaçları varsa, yardım etmelidir. (İmâm Buhârî, Edebü’l-Müfred, c.1, s.77-78)