Ahlakımızı Nasıl Güzelleştirebiliriz?
Ahlakımızı Nasıl Güzelleştirebiliriz? İnsan yaratılışındaki ahlâkını tamamen söküp atamaz, ama belli bir eğitimle güzelleştirebilir, iyi ahlâkı kötü ahlâkın üzerine ikâme edebilir.
Nebî (s.a.v.); “Uhud Dağı yerinden oynadı deseler inanın, bir kişinin ahlâkı değişti deseler inanmayın” buyurmuşlardır.
Peki, Nebi-yi Ekrem (s.a.v.) bir taraftan ahlâkımızın düzeltilmesine çalışmayı emrediyor, bir taraftan da yukarıdaki hadis-i şerifi buyuruyor. Bunun izâhı nasıldır? denirse, cevâbında deriz ki: Nebî (s.a.v)’in söylediği, insanın hilkatindeki, yaratılışındaki ahlâkın değişmeyeceği, yerinden sökülüp atılamayacağıdır. İnsan yaratılışındaki ahlâkını tamamen söküp atamaz, ama belli bir eğitimle güzelleştirebilir, iyi ahlâkı kötü ahlâkın üzerine ikâme edebilir.
Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım: Üzüm yaprakları salamura yapılırken; su dolu bir kabın içine konulur ve üzerine ağır bir taş ile iyice bastırılır. Bu ağır taş, yaprakların suyun dibinde tutar, çıkmalarına mani olur, ama ne zaman taş çekilirse, yapraklar suyun üzerine çıkmaya başlar salamura bozulur. İşte kötü ahlâkın bastırılıp yerine iyi ahlâkın ikame edilmesi de böyledir. Kötü ahlâk, salamura yapılan üzüm yaprakları gibi sürekli baskı altında tutularak terbiye edilmeli, onun yerine iyi ahlâk ikame edilmeye çalışılmalıdır. Baskı altında tutulan üzüm yapraklarının baskıdan kurtulduğunda eski haline döndüğü gibi kötü ahlâk da baskıdan kurtulursa tekrar eski haline döner. Yani, kötü ahlâk sürekli baskı altında tutularak tutsak edilir, insanın yaşayışına, hal ve hareketlerine etki etmesi engellenir.
Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretleri buyuruyor ki: ”Nefsinle mücadele an be an, gün be gün, sene be sene bütün ömür boyu devam eder. İnsan bu mücadelede her zaman galip gelmek mecburiyetindedir.”
Yani nefse bir defa bile mağlup olunursa kat edilen mesafe kaybedilir. Bütün mücadeleye yeniden başlamak gerekir. Yani, nefse basıp Allâhü Azimüşşan’ı zikrederek; tarikâtın emirlerini yerine getirerek güzellikler elde edilir, kötü ahlâk bırakılır.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 4, 79-80.s.)