Enes ibni Mâlik (r.a.) şöyle dedi: “Bir Yahudi kadın, üzerine zehir sürülmüş bir koyunu kebap yaptı, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e getirdi. Peygamber (s.a.v.) de ondan yedi. Bu Yahudi kadın yakalanıp Peygamber (s.a.v.)’in huzûruna getirildi. Sahâbeden biri: “Yâ Resûlallâh! Bu kadını öldürelim mi?” diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Hayır, öldürmeyin.” buyurdu.” Enes (r.a.) sözüne şöyle devam etti: “Ben, o bir lokma zehirli etin, Resûlullah (s.a.v.)’in küçük dili üzerindeki etkisini zaman zaman hissederdim.” Tâbiîn muhaddislerinden Vehb ibni Keysân (r.a.) şöyle dedi: Abdullah ibni’z-Zübeyr (r.a.)’in minberde “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, kendini bilmez câhillere aldırma!” (A’râf s. 199) âyet-i kerimesini okuduğunu duydum. Abdullah ibni’z-Zübeyr (r.a.) sonra şöyle dedi: “Yemin ederim ki, Allâhü Teâlâ bu âyette Peygamberi (s.a.v.)’e halka nasıl davranması gerektiğini emretti. Vallahi ben de halkın arasında olduğum sürece, onlara bu âyette emredildiği şekilde davranacağım.” Abdullâh ibni Abbâs (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söyledi: “İnsanlara bilmeleri gereken bilgileri öğretin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Biriniz bir şeye kızdığı vakit sussun!” Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şahsına karşı yapılan haksızlıkları, kabalıkları bağışlardı. Hayber fethinde yakınlarını kaybeden bir Yahudi kadın, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizden intikam almak istemişti. Zehirlediği bir koyunu kebap yaparak ona hediye etmişti. Fakat sevgili Efendimiz, ağzına attığı ilk lokmayı yutmadan önce, Allâhü Teâlâ ona etin zehirli olduğunu bildirmişti. Kâinâtın Efendisi (s.a.v.), canına kasteden bu kadından intikam almayıp onu bağışlamış, ne yazık ki, vefât edeceği güne kadar bu zehrin etkisini hissetmişti. (İmâm Buhârî, Edebü’l-Müfred, c.1, s.270-271)