İbn-i Abbâs (r.a.) rivâyetiyle Resûlullâh (s.a.v.): “İstiğfarı kendisine lâzım bilen kimseyi, Allâhü Teâlâ, darlıktan kurtarır, üzüntüsünü giderir, ummadığı yerden onu rızıklandınr” buyurmuştur. İstiğfar eden kimsenin malı hattâ evlâdı da artar. Keşşaf Tefsiri’nde şöyle açıklanmıştır: “Dedim ki Râbbinize istiğfar edin. Çünki o çok mağfiret edicidir. Size gökden yağmur indirir. Size çok mal ve evlâd ile yardım eder. Size bağlar, bostanlar verir, ırmaklar akıtır” (Nûh s. 10-12) Buradan, istiğfar edince mal ve evlâdın çoğalacağı anlaşılmaktadır. Hasan-ı Basrî (r.âleyh) kendisine kıtlıktan şikâyet eden birisine, istiğfar etmesini tavsiye etti. Başka birisi fakirlikten şikâyet etti. Ona da istiğfar etmesini tavsiye etti. Neslinin azlığından, toprağının verimsizliğinden şikâyet eden kimselere de aynı şekilde istiğfar etmesini emretti. Nihayet Rebî’ bin Sabîh (r.âleyh), Hasan-ı Basrî (r.âleyh) hazretlerine, “Sana çeşidli konularda birçok kimseler gelip suâl ettiler. Hepsine istiğfar etmelerini emrettin. Bunun hikmeti nedir?” diye suâl etti. Hasan-ı Basrî (r.âleyh) yukarıdaki âyet-i kerîmeyi okudu. Bir kimse Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’den birine: “Benim malım çok, fakat çocuğum olmuyor. Bana bir şey öğret. Umulur ki Allâhü Teâlâ bana bir evlâd ihsan eder” dedi. Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’den olan zât istiğfara devam etmesini söyledi. Suâl soran istiğfarı çoğalttı. Hattâ günde yedi yüz kere istiğfar ederdi. Sonra bu şahsın on çocuğu oldu. Resûlullâh (s.a.v.) gündüz ve gecede yüz kere istiğfar ederdi. Huzeyfe (r.a.) anlatıyor: “Çoluk çocuğuma karşı dilim rahat durmaz, hakaret eder, söylenirdim. Resûlullâh (s.a.v.)’den sordum. “Nerdesin? Neden istiğfar etmiyorsun Ey Huzeyfe! Ben günde yüz kere istiğfar ederim. Ümmetimin seçilmişleri, iyi bir şeyle karşılaştıklarında sevinirler, kötülükle karşılaştıklarında hemen istiğfarda bulunurlar” buyurdular.” (Muhammed b. Ebû Bekir İmamzade, Şir’atü’l-İslâm, s.162-163)