Bir gün Nebi (s.a.v.) Efendimiz’e bedevi Araplar geldiler ve kavimlerinin müslüman olmak istediğini söylerek Kur’an muallimi talep ettiler. Resûlullâh (s.a.v.) de sahabenin ileri gelenlerinden yedi kişiyi gönderdi. O hain bedeviler Medine’den uzaklaştıktan sonra o yedi müslümandan beş tanesini katlettiler, diğer ikisini ise esir aldılar. Esir alınanlardan bir tanesi Zeyd bin Desise (r.a.), diğeri de Hubeyb Bin Adiy (r.a.) idi. Bu iki esiri götürüp müşriklere ile sattılar. Satın alanlar bu iki sahabeye birçok eziyetler ettikten sonra Mekke’nin dışında bir darağacına çıkardılar. O sırada henüz İslâm ile müşerref olmayan ve Ebû Cehil’den sonraki Mekke’nin reisi olan Ebû Süfyan her ikisine de ayrı ayrı “Şimdi Peygamber’in sizin yerinizde olmasını, sizin de evinizde ailenizin yanında olmasını ister miydiniz?” diye sordu. O sahabelerin kurtuluş ümitleri olduğu hâlde her ikisinin de verdikleri cevap “Hayır! Allâh (c.c.)’a yemin ederim ki, değil Resûlullâh (s.a.v.)’in şu an bizim yerimizde olmasını, oturduğu yerde ayağına bir diken bile batmasına razı değilim.” demişlerdir. Hubeyb Bin Adiy (r.a.) idam edilmeden önce en son iki rekât namaz kıldı. Namazdan sonra “Ya Rabbi, burada beni öldürüyorlar, idam ediyorlar. Habibin (s.a.v.)’e bunlar içerisinde haber gönderecek adam yok ki, içlerinden birisine söyleyim de selâmımı tebliğ etsin. Ya Rabbi seni aracı kılıyorum, benim selâmımı Habibin (s.a.v.)’e ilet.” diye duâ etti. Cebrâil (a.s.) Resûlullâh (s.a.v.)’e gelip “Ya Resûlullâh (s.a.v.), Hubeyb darağacında, size selâm söylüyor.” deyince Nebi (s.a.v.) Efendimiz onun selâmını aldı ve karşılık verdi. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.72-74)