Allâh (c.c.)’un yardımı ve izniyle varlık beşiğinin süsü olan Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in süt anneliği şerefine eren mübarek Halîme (r.anhâ) şöyle anlatıyor:“Çocukları emzirtme mevsiminde Benî Sa’d kabilesinin kadınları ile Mekke’ye doğru yola çıkmıştık. Yoldaşım olan kadınların hepsi acelecilik arabasına binmişlerdi. Bizim devemiz zayıf, eşeğimiz aksak ve çelimsiz idi. “Ne talihli süttür o kadının sütü ki peygamberlik bahçesinin gül goncasına nasip olacaktır” şeklinde gaipten gelen sesi duyup şaştım. Bulunduğum kervan Mekke’ye ulaşıp Kureyşli büyüklerin çocuklarını almıştı. Bir müddet sonra ben de Allâh (c.c.)’un Harem’ine girdim. Zenginlik ve bolluk sahibi kimselerden birinin çocuğunu alamadığım için perişanlık ve üzüntüye kendimi kaptırdım. Bir köşede oturup beklemeye başladım. Birden güzel yüzlü bir kişi ortaya çıktı ve “Ey saadetli Halîme! Muhammed isminde nazlı bir yetimim var. Benî Sa’d kabilesinin diğer kadınları emzirmek istediler, onların sütünü kabul etmedi. Eğer senin göğsündeki sütünden yüz çevirmezse pek çok kazânca sahip olursun zannederim” dedi. Abdülmuttalib ile beraber Hz. Amine (r.anhâ)’nın iffetli evine girdik. O ay yüzlü kadın bizi alıp ay parçasının yanına götürdü. O nazlı çocuğun melekleri andıran yüzüne hayran olduğumdan sanki bedenimde olan damarlarım süt kesildi. Sağ mememi mübarek ağzına koydum. Tereddütsüz kabul etti; fakat süt kardeşlerinin hakkına riâyet ederek sol mememi emmekten geri durdu.” Hz. Halîme (r.anhâ), insanlığın efendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)’i emzirmek gibi dünyalara değer önemli bir hizmeti görmeye başlayınca tarifi mümkün olmayan bir zenginlik ve bolluğa kavuştu. İki sene sonra bebeği annesine götürdü fakat ayrılığın takat getirilemez ateşine tahammül edemedi. Havanın sıcak oluşu dolayısıyla Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bünyesinin bundan etkileneceğini ileri sürdü. Annesinin rızasıyla onu yanına alarak ikinci kere kendi bulunduğu yere götürdü, bağrına bastı. (Eyüp Sabri Paşa, Mahmudu’s Siyer, s. 51-52)