Sultan Abdülhamîd Han’ın haber alma teşkilâtı, gayet ince metodlarla çalışmıştır. Bu teşkilât sayesinde, yabancılarla düşüp kalkanlar ve elçiliklere girip çıkanlar, Beyoğlu eğlence yerlerinde gezip dolaşanlar, bazı postahanelerden Avrupa postalarını gözetleyip kollayanlar, ecnebî vapurlarından çıkıp şehri ziyaret edenler, Avrupa’ya gidenler ve oradan dönenler, bütün idare ve icra cihazlarında söylenip konuşulanlar ve düşünülüp tasarlananlar, malî ve iktisâdi müesselerde, fikrî ve siyasî muhitlerde evrilip çevrilenler, hiçbir müdahale olmaksızın anı anına kayıt ve zaptedilmiştir. Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Hân’ın, bir imparatorluğu tasfiye saatinde ele alıp 33 sene ayakta tutabilmesinin sırları içinde başlıca sepeblerinden biri de işte bu istihbarat teşkilâtıdır. Bir aralık Müşir Fuat Paşa’nın çıkarmak istediği askerî isyan, bu teşkilât sayesinde haber alınmış, başlamadan bastırılmış ve mensuplarından 146 subay ele geçirilerek çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Ermeni meselesinde Sultan Abdülhamîd Han’ın İngiliz Sefirine verdiği cevap, onun istihbarattaki kuvvetini göstermek bakımından akıl durdurucudur: Sefir, Zât-ı Şâhane’ye soruyor: Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz? “Zat-ı Şahane” dudaklarında acı ve tiksintili bir tebessüm, ok gözlerini sefire mıhlayıp cevap veriyor: “Filân gün, filan saatte Karadeniz’in filan noktasına yaklaşıp, karaya, Ermenileri Türklere karşı silâhlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitecilere teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç silâh bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz.” Sefir, dehşetinden başını tutmuş ve bu ahmak hayret karşısında Sultan Abdülhamîd Han acı gülüşünde devam etmiştir. Sultan Abdülhamîd Han’ın hafiyeleri dâvası, onun vatana hizmet gayesinin yanı başına alınmalı ve bu noktadan da ona hayranlık ve minnettarlık beslenmelidir. (Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan II. Abdulhamid Han, s.235-236)