Cennet ehlinden Cennet’e ilk girecek olanlar, Resûlullâh (s.a.v.) ve onun ümmetinden olan salih mü’minlerdir. Çünkü onlar dünyada fitnenin kol gezdiği bir dönemde geldiler. Onlar yeryüzünde fitnenin alevlendiği bir zamanda yaşadılar. Öyle bir zaman diliminde yaşadılar ki yeryüzü fitneyle ve zevklerle doluydu ayrıca kıyâmet de yeryüzü bütün süslerini geri aldıktan sonra onların üzerine kopmuştu. Öyleyse bu şartlarda Resûlullâh (s.a.v.)’e tabi olanlar elbette ki cennet ehlinden olmak durumundadırlar. Bu Resûlullâh (s.a.v.)’e ve ümmetine olan ikrâmdır. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Allâhü Teâlâ Hazretleri Cennet’i yarattığı zaman Cibril (a.s)’a: “Git ona bir bak” buyurdular. O da gidip cennete baktı ve “Ey Râbbim! Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek” dedi. Allâhü Teâlâ Cennet’in etrafını mekruhlarla çevirdi. Sonra “Hele git ona bir daha bak” buyurdu. Cebrail (a.s.) gidip bir daha baktı. Sonra da “Korkarım ona hiç kimse girmeyecek!” dedi. Cehennem’i yaratınca Cebrail (a.s.)’a: “Git bir de şuna bak” buyurdu. O da gidip ona baktı ve “İzzetine yemin olsun, işitenlerden kimse ona girmeyecektir” dedi. Allâhü Teâlâ onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da “Git ona bir kere daha bak” dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman “İzzetine yemin olsun ki tek kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorum!” dedi.” (Ebû Davud) Hadiste bahsedildiği şekilde Cennet’in zorluklarla kuşatılmış olması, oraya girmenin ancak Allâh (c.c.)’a ve Resûlullâh (s.a.v.)’e tâbî olmak, nehiylerinden kaçınmak, nefsin hevâ ve heveslerine karşı koymak ve bu yolda karşılaşılacak bütün meşakkâtlere katlanmakla mümkün olduğunu ifade etmektedir.(Muhammed Mütevelli Şaravî, Kur’ânda Kıyâmet Sahneleri, s.167-168)