İstanbul’u fethetmek için, İstanbul Boğazı’na hakim olmak, Boğaz’dan geçen bütün gemileri Türk kontrolüne almak gerekiyordu. Bu düşünceyle II. Mehmed (Fâtih) Boğazkesen Hisârı’nı inşâ ettirdi. Deniz seviyesinden 82 metreye çıkan 26,70 m. yükseklikteki 3 kule ile muazzam kale 4 ayda bitti. 31.250 m2 yer kaplıyordu. Karşıda Yıldırım Beyazıd’ın yaptırdığı Anadolu Hisârı yükseliyordu. Hazırlıkları gören imparator, bütün Avrupayı yardıma çağırırken, Pâdişâh da bir taraftan Edirne’de hazırlıklar yapıyordu. Târihin ilk havan topları döktürüldü. 22 Nisan gecesi 67 küçük gemilik Türk filosu karadan yürütülmek suretiyle Kasımpaşa sırtlarından denize indirildi. Akşemseddin Hazretleri, fethin müjdesini aldığını belirterek, fethe âit Hadîs-i Şerîf’i okudu. II. Mehmed, Harb Divânını topladı. Surlara ilk çıkacak olanlara terfi vereceğini bildirdi. 29 Mayıs sabahı Pâdişâh, sabah namazını kıldı, atına binip bütün kurmayları ile ön safa geldi. Güneşin ilk ışıklarıyla top ateşi başladı. Bu ateşin himâyesinde asker surlara tırmanmaya ve her noktada surları tazyîke başladı. Mehter yeri göğü inletircesine çalıyor, dîn ve tarîkat adamları, duâlar, âyetler, îlâhiler okuyordu. Safları dolaşıyorlardı. Nihâyet saat 7’ye gelmek üzereydi. İstanbul’a tatlı bir ılıklık yayılmaya başlamıştı. Bu sıralarda Topkapı sırtlarında burçlara Türk sancağı dikilmiş ve İstanbul fetholunmuştu. İstanbul’un fethini geçen bin yılın en önemli yüz olayı arasında zikreden CNN, Time ve benzeri kuruluşların yaptıkları tesbitten bir cümle nakledelim: İstanbul, Fâtih tarafından fethedilmeden evvel, tam bir harâbe ve ölü şehir idi. Fetihten sonra, hem Avrupa’nın ve hem de Müslüman memleketlerin ticâret merkezi ve mamur bir dünya şehri haline geldi. Nitekim Rus tarihçi Ouspensky bile “Türkler 1453’te, Haçlıların 1204’te yaptıklarından çok daha insanca ve hoşgörüyle davrandılar” diyebilmektedir. (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c.2, s.432-471)