Osmanlı’da Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisi bir başka neş’e ile tezâhür etmiştir. Ulu Camii’nin ibâdete açıldığı 1400 senesinden birkaç yıl sonra ve Süleyman Çelebi’nin de camide imâm olarak görevde bulunduğu bir sırada gerçekleşen bir olay bunu ispatlamaktadır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre, İran asıllı bir vâiz, Ulu Cami’de yaptığı bir vaaz sırasında, “Amene’r-rasûlü” diye şöhret bulan ve “Biz, O’nun peygamberleri arasında bir fark gözetmeyiz” anlamının da yer aldığı Bakara suresinin 285. âyetini yorumlarken, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i Hz. İsa (a.s.)’dan üstün görmediğini söylemişti. Bunun üzerine, dinleyenler arasında bulunan Hz. Peygamber (s.a.v.) âşığı ve bilgili bir Arab, vâizin bu yorumuna karşı çıkmış ve “Bu konuda cehâletinizi giderememişsiniz, tefsir ilminde pekçok eksiğiniz var. Âyetlerin nâsihinden, mensûhundan, muhkeminden, müteşâbihinden (yani Kur’an’ı tefsir etmeye yarayan ilimlerden) gâfilsiniz. Peygamberler arasında fark yoktur demekten ilâhi maksat, peygamberlik görevlerini yerine getirmek hususundadır, yoksa fazîlet mertebelerinde değildir. Eğer âyet-i kerîmenin manası her bakımdan kuşatıcı olsaydı, bu durumda Allâh (c.c.), “O peygamberlerin kimine kiminden üstün meziyetler verdik” (Bakara s. 253) buyurur muydu?” diyerek vâize gereken cevabı vermişti. Bütün bu konuşmalara tanık olan Süleyman Çelebi son derece müteessir olmuş, vâizin ilk sözlerine karşılık doğaçlama olarak, “Ölmeyip İsa göğe bulduğu yol, Ümmetinden olmak için idi ol” beytini söylemiş ve akabinde şu dört beyti ilâve etmişti: “Hem dahî Mûsâ elindeki âsâ / Oldu onun izzetine ejderhâ Çok temennî kıldılar Hâkk’tan bulalar Ki Muhammed (s.a.v.) ümmetinden olalar Gerçi kim onlar dahi mürsel durur Lâkin Ahmed (s.a.v.) efdâl-ü ekmel durur” Ne mutlu Hz. Peygamber (s.a.v.)’i sevenlere ve müjdeler olsun Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sevdiği mü’minlere! Sonsuz salât ü selâm, sevgisine lâyık olmayı dilediğimiz Yüce Resûl (s.a.v.)’e… (Diyanet İlmî Dergi, Hz. Peygamber (s.a.v.) Özel Sayısı, 2003, s.521)