Yüce Allâh; Eyyûb (a.s.)’dan sonra, Bişr b. Eyyûb (a.s.)’ı, Peygamber olarak göndermiş ve ona Zülkifl ismini vermiş, halkı, Tevhîd akîdesine (Allâh (c.c.)’un birliğine inanmağa) davet etmesini, kendisine emretmiştir. Zülkifl (a.s.), Şam’da otururdu. “İsmail’i, Elyesa’ı, Zülkifl’i de, an! İşte bütün bunlar, hayırlı insanlardı. (Sâd s. 48)
Zülkifl (a.s.)’ın, Kur’ân-ı Kerim’de, böyle, kendilerinden övülerek bahsedilen büyük Peygamberler arasında zikredilişi, kendisinin de, Peygamber olduğunu açıkça gösterir. Meşhur olan da budur. Zülkifl (a.s.)’a Rum toprağındaki halk, imân ettiler, tâbi oldular ve kendisini, doğruladılar. Bunun üzerine, Yüce Allâh, onlara, Allâh (c.c.) yolunda cihad etmelerini emredince, bunu yerine getirmekten kaçındılar ve zaaf gösterdiler: “Ey Bişr! Biz hayatı sever, ölümü sevmeyiz. Bununla beraber, Yüce Allâh’a ve Onun Resulü’ne âsi olmaktan da hoşlanmayız. Eğer ömürlerimizi uzatmasını ve ancak, biz dilediğimiz zaman, bizi öldürmesini Allâh (c.c.)’dan dilersen, O (c.c.)’a ibâdet ve O (c.c.)’un düşmanları ile cihad ederiz!” dediler.
Zülkifl (a.s.), onlara: “Siz, benden büyük bir şey istediniz. Bana ağır teklifte bulundunuz.” dedi. Sonra, kalkıp namaz kıldı ve: “Ey Allah’ım! Sen, elçilik vazifelerini tebliğ etmemi bana emrettin, tebliğ ettim. Düşmanlarınla cihad etmemi emrettin. Sen de biliyorsun ki ben, kendimden başkasına güç yetirmeğe mâlik değilim. Kavmimin bu hususta benden istediklerini, Sen benden daha iyi biliyorsun. Beni benden başkasının günâhı ile muâhaze etme! Ben, senin gazâbından rızâna, ukubetinden affına sığınırım!” dedi.
Yüce Allâh, Zülkifl (a.s.)’a: “Sen kavmine, benim onlar için seçtiğimin, kendilerinin kendileri için seçtiklerinden daha hayırlı olduğunu öğretmedin mi?” diye vahy etti. Bunun üzerine, onlar, ecelleri sonunda ölmeye razı oldular ve ecellerinde öldüler.
(M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, c.1, s.324)