1. Zekatın, kendisine verilmesini Allâhü Teâlâ’nın farz etmesi, bu sûretle ihtiyâcını karşılayıp bütün düşüncelerini bir noktaya toplamak için olduğunu bilmelidir.
Fakirin vazifesi, yoksulluğun kadrini bilmek ve Allâh-ü Teala’nın kendisine verdiği faziletlerin, kendisinden uzaklaştırdığı nimetlerden daha üstün olduğunu anlamaktır.
2- Zekat verene teşekkür etmek, duâ etmek ve onu övmektir. “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allâh’a şükretmemiş sayılır.” buyrulmaktadır. Verilenin kusuru varsa onu gizlemek, hakir görmemek, yermemek, vermediği takdirde de vermedi diye aleyhinde bulunmamak ve aldığını büyük görmek.
3- Aldığına dikkat etmelidir. Eğer aldığı helâl değilse ondan sakınmalıdır. Haramdan kaçınan kimseye Allâhü Te‘âlâ, helâlden kapı açar.
4- Muhtaç olduğu tahakkuk edince azamî bir senelik ihtiyacından fazlasını almamalıdır.
Zekât, Müslümân fakirlere, miskinlere, borçlulara, yolculara, mükâteblere, mücâhidlere, âmillere verilir.
Fakir: Nisab mikdarı fazla bir mala sahib olmayan kimsedir. Zarurî ihtiyacından olmak üzere evi, eşyası, borcuna karşılık parası olsa bile fakirdir.
Miskin: Hiçbir şeye mâlik olmayıp yiyeceği ve giyeceği şeyler için dilenmeye muhtaç olan yoksul kimsedir.
Borçlu: Borcundan fazla nisab mikdarı mala mâlik olmayan kimse.
Yolcu: Malı beldesinde kalıp elinde bir şey bulunmayan kimse.
Mücâhid: Allâhü Te‘âlâ (c.c.) yolunda gönüllü olarak cihâda iştirak etmek istediği halde nafakadan silah ve saireden mahrum olan gâzi demektir.
Âmil: Veliyyü’l emir tarafından emvâl-i zahirenin zekâtını toplamağa me’mur edilen kimsedir.
Bir kimse kendi zekâtını fakir bulunan zevcesine, usul ve furûuna ya’ni, babasına, dedesine, anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına, bunların çocuklarına, torunlarına veremez.
(Ömer Nasuhî Bilmen, B. İslâm İlmihâli, S. 357-359;
İmam-ı Gazalî, İhyau Ulumi’d-din, c.1, s. 618-621)