Zekât nisabı kişiyi zengin kılar ve ona bazı mükellefiyetler yükler. Nisap miktarından daha az malı olanlar zengin sayılmazlar ve onların bu malları nisâbı bulana kadar asli ihtiyaç olmakta devam eder.
Altının nisâbı hakkında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den rivayet edilmiş pek çok Hadîs-i Şerîf vardır. Bunlardan biri şudur: Hz. Ali (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Senin iki yüz dirhem gümüşün olduğu ve üzerinden de bir yıl geçtiği vakit, ondan beş dirhem zekât vermen gerekir. Altında, yirmi dînâra kadar bir şey yoktur. Senin yirmi dînârın bulunduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği vakit ondan yarım dînâr zekât vermen gerekir.” (Ebû Dâvûd)
Günümüzde zekât nisabı, gümüşten değil altından belirlenir. Yirmi miskâl altının kaç grama tekabül ettiği Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve Sahabe (r.a.e.) dönemindeki miskâlin ölçüsüyle bulunmalıdır. Fakat bu ölçüler az da olsa farklılık arz ettiğinden, zekât nisabı olarak belirlenen altının gramı farklı kavillerle belirtilmiştir. 80,18 gram ile 96 gram arasında farklı içtihatlar olmuştur. Bunun sebebi sahabe döneminde miskalin ağırlık ölçüsü arpa tanesine dayanmaktadır. Arpa taneleri arasındaki azıcık fark neticeye 80,18 ile 96 gram olarak yansımaktadır. Bu yüzden zekât vermekte fakire faydalı olmayı gözeteceğimizden zekâttan kaçmak değil, mümkünse zekât vermek için yol aramak gerek. “Dağlar ağırlığında altını sadaka olarak vermektense bir gram zekât vermek daha fazîletlidir” fetvâsınca zekâttan kurtulmaya çalışmaktansa zekât vermeye bahane aramak her bir Müslümanın gözetmesi gereken bir fırsat olsa gerektir.
(Sualli-Cevaplı İslam Fıkhı, c.3, s.248-250)