Allâh Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa ki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın.”
Süfyan-ı Sevrî (r.a.), “Az yemek sayesinde gece uyanıklığı elde edilir” demiştir.
Selef âlimlerinden bazıları, “Çok yemeyiniz ki, çok içer, çok uyursunuz. Böylece çok kaybedersiniz” demişlerdir. Peygamber (s.a.v.) hakkında varit olmuştur:
“Onun en çok sevdiği yemek, toplu halde yenen yemek idi.”
Âişe (r.a.) şöyle dedi:
Peygamber (s.a.v)’in karnı yemekle katiyen doyarak dolmamıştır. Ehli arasında bulunurken onlardan yemek istemezdi. Yemek istediğini de hissettirmezdi. Yemek verirlerse yerdi. Yedirdiklerini kabul ederdi. Su olarak ne takdim ederse içerdi. Bu iyi sudur, bu fena sudur, demezlerdi. Peygamber (s.a.v). şöyle buyurdu:
“Bana       gelince       ben,       yaslanarak       yemek       yemem!”(Buhari)
Bu hadîsdeki (el-İntikâ) kelimesini şöyle tefsir etmişlerdir: İyice bağdaş kurup yere oturmak… Kişinin yemek yemek için, iyice bağdaş kurup oturması veya bir sandalyeye benzeri bir şeyi altına çekip oturması demektir ki, böyle bir oturma şekli insanı çok yemeye teşvik eder. Yemek yerlerken Peygamber (s.a.v)’in oturma şekli, dizleri üzerine veya bir dizi üstüne idi. Ve şöyle buyururlardı:
“Ben sadece bir kulum. (Her) kulun yediği gibi yemek yerim. Kul oturuşu gibi otururum, muhakkiklere göre budur. Yoksa sırtını yaslayıp oturmak demek değildir.”
(Kadı İyaz, Şifa-i Şerif, s.84-86)