Hz. Ali’yi (k.v.) birisi evine yemeğe dâvet etmişti; Hz. Ali (k.v.) ona şöyle dedi:  “Dâvetine üç şartla icabet ederim: Evinde bulunmayan bir şeyi benim için çarşıdan alıp gelmeyeceksin, evinde olanı benden saklamayacaksın ve ailenin yiyeceğini bana yedirmeyeceksin!” (Buhari, Müslim)
Selef-î sâlihinden biri, dostunu yemeğe dâvet ettiğinde; evinde bulunan yiyeceğin hepsini veya yanındaki yiyeceklerin her birinden bir parça misafirine ikram ederdi.
Dâvetli kişinin, belli bir yemek ismi vererek dâvet sahibinden: “Şu yemeği isterim!” demesi yakışık almaz. Bu davranış kanaatkârlık ile de bağdaşmaz. Kardeşi kendisinden iki yemekten birini tercih etmesini isterse; dâvet sahibi için daha hafif ve yapılması daha kolay olanı tercih etmelidir. Sünnete uygun olanı budur.
Bir kimsenin, her hangi bir meclise onların yemek vaktine denk düşürecek şekilde hesaplayarak gitmesi sünnete uygun değildir; çünkü bu, dâvet edilmeksizin ve beklenmediği bir zamanda ansızın çıkıp gelmektir. Şu ayet-i kerime ile Yüce Allah bu davranışı yasaklamaktadır: “Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe dâvet edilmedikçe, Peygamberin evlerine girmeyin.” (Ahzâb 33/53)
Sünnetlerden biri de, kalkmak isteyen misafire evin kapısına kadar eşlik etmektir. Misafirin, ev sahibinin izni olmadan çıkması sünnete uygun düşmez.
Aynı şekilde, ev sahibi kendisini çıkarıncaya yahut bıktırıp sıkıntı verinceye kadar misafir olduğu evde üç günden fazla kalması da uygun olmaz. Bu kişi ev sahibinin günaha girme-xsine sebep olduğu için ikisi de birlikte günahkâr olabilirler.
Bu konuda bir zât şöyle der: “Bir kardeşin seni beklemediğin anda ziyaret ederse, hazırdakini ona ikram et. Eğer, seni ziyaret etmesi için bir kardeşini sen dâvet etmişsen, evinde ne var ne yoksa ona ikram et!”
(Ebu Talib El Mekki, Kalplerin Azığı s.164-165 )